1900 yılında Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanmaya başlamış, 1901 yılında ise kitap halinde basılmıştır. Çoğunlukla günümüz Türkçesine aktarılarak çeşitli yayınevleri tarafından yayınlanmıştır.
Kitapta; Süreyya, Suat ve Necip Bey arasındaki aşk üçgeni anlatılır. Suat, evliliklerinin beşinci yılında eşi ile sevgi ve saygıya dayalı mutlu bir evlilik sürdürmektedir.
Başlangıçta Süreyya’nın babasının evinde yaşarlar.
Yazar, Suat ve Necip’i boğazdaki bir eve taşır. (Suat’ın babasından gizlice istediği para ile) Böylece Süreyya’yı da deniz ve avlanma tutkusu ile konaktan uzaklaştırarak, ilgi alanları olan müzik konusu ile kahramanlarımızın daha çok bir araya gelmelerine ortam hazırlar.
Necip Suat’a ilişkin ilk duygusunu sayfa 87 ifade eder bizlere; Suat,” kocasına şefkat dolu bakışlarını kaybetmeksizin Necip’e döner.” Yazar, Necip’in duygularını ise şöyle ifade eder; “Bu bakış o kadar derin, sıcak bir sevgi ile nemliydi ki Necip ruhu eriyor zannetti. Bir saniye mesut bir heyecan ile titredi. Evet, böyle bir bakış ile insan dünyanın öbür ucuna gider diye düşündü; çöllere gider, dağlara gider.”
Necip’ ilk defa bu bakış ile ilgisini romanda belli eder. Suat da eşinden boşalan zamanının çoğunu müzik ve Necip’in ilgisi ile doldurmaktadır. Bu durum onların içlerinde yaşadıkları, gözleri ile ifade ettikleri ama söze dökmedikleri sürekli değişen duyguları ile okuyuculara yansıtılır. İçe dönük duygular yalnızca kendilerine yapılan itiraflar ve gelgitlerle ile büyümeye başlar.
Eldiven olayı romanın önemli metaforlarından biridir. Daha önce Necip, masanın üzerinde duran Suat’ın eldiveninin tekini alır Eldiveninin tekinin alınması, belki de diğerini karşı tarafa bırakarak bir ortaklık, bir birliktelik olarak değerlendirilebilir.
Daha sonra, hastalığı sırasında yastığının altında görülen eldiven ile Necip Suat’a aşkını itiraf etmiş olur. Eldiven onlar için sembolik bir aşk bağı olmuştur. Sanki tene dokunuştur, sanki bir adanmışlıktır. Böylece sözsüz açıklanan bu aşkı artık Suat da daha derin yaşamakta, fakat gelgitlerle ve etik pencereden bakarak hep temkinliliği seçmektedir. Aşk artık gözlerde ve gözyaşı ile daha çok yaşanır hale gelmiştir.
Romanın yazıldığı dönemi de dikkate alarak Mehmet Rauf’un etik konusuna önem verdiğini görürüz. Aşk ve sadakat roman boyunca iç içedir.
Daha çok gözlerde yaşanan bu aşk bir eldiven olayı ile karşılıklı aşkın adının konmasına neden olur. Ama ifade edilmemiş ve duygularda daha yoğun yaşanan aşklarında birbirlerini üzmemek için duyulan sorumluluk nedeniyle bir de Hacer’in dedikodularının da etkisi ile bir uzaklaşma yaşarlar.
Yaz biter, tekrar babalarının evine dönerler. Suat yaşadığı yoğun aşk duygusu nedeni ile Necip’i Hacer’den kıskanmakta ve onunla göz teması kurmamaktadır. Bunu farklı yorumlayan Necip, eski Necip değildir ve uzaklaşmıştır. Necip kendisini yoran ve hastalandıran düzensiz bir yaşam sürmeye başlar. Sonunda hastalanır.
Necip’in hastalandığı ve evde yalnız kaldıkları bir ortamda birbirlerine gözyaşları ile aşklarının daha büyüdüğünü ifade edeler. Aşklarının sembolü olan eldiveni değiştirirler. Necip Suat’ı gözlerinden öperek ilk fiziksel teması yaşamalarını sağlar. Sonuçta birlikte ayrılma kararı alırlar.
Yazar, romanı Eylül’e verdiği anlam ile sonlandırır. Evde çıkan bir yangında içeride kalan Suat’ı kurtarmak Necip eve koşar. Bu ikisinin de sonları olur. Yangın, aşk konusunda insanların tutumunu en uç örnekler ile anlatmak istemiştir.
(Rezan Turhan tarafından derlenmiştir.)
Biyografisi:
Yapıtları
Yazar ve kitapla ilgili yazılar:
*
Akademik eleştiri bağlamında Mehmet Rauf'un Eylül adlı romanı
*
Eylül Romanında Estetize Edilmiş Kimlikler
*
Eylül Romanı
*
"Mehmed Rauf - Eylül"
*"Eylül ve Aşk"
Rengin Soysal, K dergisi, Sayı: 68, sayfa: 12-17; 18.02.2008
Bağlantılar:
|