Pascal Mercier - Lizbon'a Gece Treni

Mehmed Rauf - Eylül 1900 yılında Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanmaya başlamış, 1901 yılında ise kitap halinde basılmıştır. Çoğunlukla günümüz Türkçesine aktarılarak çeşitli yayınevleri tarafından yayınlanmıştır. Kitapta; Süreyya, Suat ve Necip Bey arasındaki aşk üçgeni anlatılır. Suat, evliliklerinin beşinci yılında eşi ile sevgi ve saygıya dayalı mutlu bir evlilik sürdürmektedir. Başlangıçta Süreyya’nın babasının evinde yaşarlar. Yazar, Suat ve Necip’i boğazdaki bir eve taşır. (Suat’ın babasından gizlice istediği para ile) Böylece Süreyya’yı da deniz ve avlanma tutkusu ile konaktan uzaklaştırarak, ilgi alanları olan müzik konusu ile kahramanlarımızın daha çok bir araya gelmelerine ortam hazırlar. Necip Suat’a ilişkin ilk duygusunu sayfa 87 ifade eder bizlere; Suat,” kocasına şefkat dolu bakışlarını kaybetmeksizin Necip’e döner.” Yazar, Necip’in duygularını ise şöyle ifade eder; “Bu bakış o kadar derin, sıcak bir sevgi ile nemliydi ki Necip ruhu eriyor zannetti. Bir saniye mesut bir heyecan ile titredi. Evet, böyle bir bakış ile insan dünyanın öbür ucuna gider diye düşündü; çöllere gider, dağlara gider.” Necip’ ilk defa bu bakış ile ilgisini romanda belli eder. Suat da eşinden boşalan zamanının çoğunu müzik ve Necip’in ilgisi ile doldurmaktadır. Bu durum onların içlerinde yaşadıkları, gözleri ile ifade ettikleri ama söze dökmedikleri sürekli değişen duyguları ile okuyuculara yansıtılır. İçe dönük duygular yalnızca kendilerine yapılan itiraflar ve gelgitlerle ile büyümeye başlar. Eldiven olayı romanın önemli metaforlarından biridir. Daha önce Necip, masanın üzerinde duran Suat’ın eldiveninin tekini alır Eldiveninin tekinin alınması, belki de diğerini karşı tarafa bırakarak bir ortaklık, bir birliktelik olarak değerlendirilebilir. Daha sonra, hastalığı sırasında yastığının altında görülen eldiven ile Necip Suat’a aşkını itiraf etmiş olur. Eldiven onlar için sembolik bir aşk bağı olmuştur. Sanki tene dokunuştur, sanki bir adanmışlıktır. Böylece sözsüz açıklanan bu aşkı artık Suat da daha derin yaşamakta, fakat gelgitlerle ve etik pencereden bakarak hep temkinliliği seçmektedir. Aşk artık gözlerde ve gözyaşı ile daha çok yaşanır hale gelmiştir. Romanın yazıldığı dönemi de dikkate alarak Mehmet Rauf’un etik konusuna önem verdiğini görürüz. Aşk ve sadakat roman boyunca iç içedir. Daha çok gözlerde yaşanan bu aşk bir eldiven olayı ile karşılıklı aşkın adının konmasına neden olur. Ama ifade edilmemiş ve duygularda daha yoğun yaşanan aşklarında birbirlerini üzmemek için duyulan sorumluluk nedeniyle bir de Hacer’in dedikodularının da etkisi ile bir uzaklaşma yaşarlar. Yaz biter, tekrar babalarının evine dönerler. Suat yaşadığı yoğun aşk duygusu nedeni ile Necip’i Hacer’den kıskanmakta ve onunla göz teması kurmamaktadır. Bunu farklı yorumlayan Necip, eski Necip değildir ve uzaklaşmıştır. Necip kendisini yoran ve hastalandıran düzensiz bir yaşam sürmeye başlar. Sonunda hastalanır. Necip’in hastalandığı ve evde yalnız kaldıkları bir ortamda birbirlerine gözyaşları ile aşklarının daha büyüdüğünü ifade edeler. Aşklarının sembolü olan eldiveni değiştirirler. Necip Suat’ı gözlerinden öperek ilk fiziksel teması yaşamalarını sağlar. Sonuçta birlikte ayrılma kararı alırlar. Yazar, romanı Eylül’e verdiği anlam ile sonlandırır. Evde çıkan bir yangında içeride kalan Suat’ı kurtarmak Necip eve koşar. Bu ikisinin de sonları olur. Yangın, aşk konusunda insanların tutumunu en uç örnekler ile anlatmak istemiştir. (Rezan Turhan tarafından derlenmiştir.)

Mehmed Rauf Biyografisi:
Mehmet Rauf, 12 Ağustos 1875 ile 23 Aralık 1931 tarihleri arasında İstanbul da yaşar. Babası, Kütahya'dan askerlik görevi için geldiği İstanbul'a sonradan yerleşmiştir. Liman Dairesi memurlarından Ahmet Şükrü Efendi'dir. Mesleği askerlik olan Mehmet Rauf, yurt dışında ve yurt içinde çeşitli görevlerde subay olarak çalışır. Okul yılarında ve meslek hayatında Fransızcayı öğrenmek için çabalar. Böylece daha sonraları Fransız Edebiyatına ulaşması kolaylaşır. Bir süre ticaretle uğraşır. Yaşamının son yıllarını yoksulluk içinde geçirir. Geçirdiği bir felç ile hayatını kaybeder. Özel hayatında üç kez evlenmiş ve bir kez intiharı denemiştir. İlk eşi Tevfik Fikret’in halasının kızı Ayşe’dir. Bir süre, eşinden ayrılana kadar Tevfik Fikret’in evinde kalır.( Bir dip not; Eylül romanını Tevfik Fikret’in eşine duyduğu gizli aşkından esinlenerek yazdığı söylenir). Sonuç olarak Mehmet Rauf’u bir cümle ve üç sözcük ile açıklarsak; Aşk, Kadın ve Müzik odaklı yaşamıştır (Kaynak: (Rezan Turhan tarafından derlenmiştir.)

Yapıtları
Romanları Eylül, Ferda-yı Garam, Karanfil ve Yasemin, Genç Kız Kalbi, Böğürtlen, Son Yıldız, Tuba, Halas, Ceriha, Kan Damlası, Define, Bir Zambak Hikâyesi, Darendem, Kâbus.
Hikâyeleri İntizar, Son Emel, Bir Aşkın Tarihi, Üç Hikâye, Aşk Kadını, Eski Aşk Geceleri, Gözlerin Aşkı, Aşikane, Hanımlar Arasında, Pervaneler Gibi, Kadın İsterse.
Şiirleri Kazım, Sonbahar, Siyah İnciler
Tiyatro oyunları Pembe Köşk, İki Kuvvet, Yağmurdan Doluya, Pençe, Sansar, Cidal, Diken

Yazar ve kitapla ilgili yazılar:

* Akademik eleştiri bağlamında Mehmet Rauf'un Eylül adlı romanı
       Mahfuz Zariç, Akademik Makale, 2017

* Eylül Romanında Estetize Edilmiş Kimlikler
       Beyhan Kanter, Akademik Makale, 2010

* Eylül Romanı
       Nezahat Özcan, Kişisel Blog, 03.03.2021

* "Mehmed Rauf - Eylül"
       İzmir Okuma Grubu Üyelerinin Değerlendirmesi, 25.04.2022

*"Eylül ve Aşk" Rengin Soysal, K dergisi, Sayı: 68, sayfa: 12-17; 18.02.2008
(Okumak için fotoğrafların üzerine tıklayınız>

Bağlantılar:
* "Yazarın Vikipedi'deki sayfası"