Fatma Aliye - Refet Fatma Aliye'nin beşinci romanı olan Ref’et, ilk kez 1898(1314) yılında İstanbul, Kırk Anbar Matbaası, tarafından basılmıştır. Daha sonra Nurullah Çetin'in hazırladığı metin yine İstanbul'da LM yayıncılık tarafından 2007'de, son olarak da akademisyen Senem Timuroğlu'nun bugünün Türkçesiyle düzenlemiş olduğu metin de İş Bankası yayınları tarafından 2018 yılında yayınlanmıştır.
Refet romanında asıl olarak bir ana kız anlatılır. Anne Binnaz eğitimsiz, odalık olarak diğer eşlerin üzerine alınmış, hayatta herhangi bir koruyucusu olmayan bir kadındır. Romanın başkahramanı Refet ise onun tek kızıdır. Binnaz'ın eşi Hayati Efendi, Anadolu ilde çiftçilikle uğraşır. İstanbul’a ziyaretlerinin birinde Binnaz’ı beğenerek odalık yapmak üzere memleketine, diğer eşlerinin üzerine getirmiştir. Bir süre sonra kızları Refet dünyaya gelir. Ancak doğumdan sonra Hayati Efendi vefat eder. Hayati Efendi'nin eşleri Binnaz’a eziyet ederler. Bir süre dayanmaya çalışan Binnaz kızını alıp İstanbul’a akrabaların yanına gelmek zorunda kalır. Fakat burada da aradığı ilgiyi, ihtiyacı olan yardım ve desteği bulamaz. Kızıyla birlikte hayatta kalma mücadelesine girişir. Binnaz, romanın başından ölümüne kadar geçen süre içersinde kızına karşı son derece merhametli ve anlayışlı bir anne olarak tasvir edilmektedir. Ne var ki Refet bakımsızlık ve kötü bezlenme yüzünden pek çok hastalık yaşar, sorlukla büyür. Okula gitme çağında Binnaz imkânları olmadığı için buna karşı çıksa da Refet okuyup, o dönemin kadınlar için ekonomik getirisi olan tek meslek olan öğretmen olmak ve annesine bakmak istemektedir. Binnaz, Refet’in okuma azmi ve başarılarını gördükçe kızının ikna edici sözlerinden etkilenir. Ne pahasına olursa olsun Refet öğretmen oluncaya kadar ona arka çıkmaya karar verir. Ev temizliklerine gider, çamaşırcılık yapar, ev kirasını ve Refet’in okul masraflarını çıkarmaya çalışır. Ağır çalışma koşulları ve bakımsızlıktan bedeni yıpranır. En büyük ödülü ise kızının sınıflarını birincilikle tek tek geçmesi ve sonunda Darülmuallimatı yüksek başarı ile tamamlayarak öğretmen olmasıdır. Fatma Âliye anne-kızın dramını bu noktada en üst düzeye çıkarır. Refet diploma aldığı gün, yakalandığı hastalığa yenik düşen Binnaz son nefesini verir. Romanda okul döneminde Refet'in farklı arkadaşlıkları ve onlarla ilişkilerinde bir yandan dönemin kimi olaylarını arka planda anlatırken, bir yandan da farklı kesimlerden genç kadınların birbirleriyle ilişkileri ve farklılıkları ve çatışmaları ortaya konulmaktadır.

Fatma Aliye Biyografisi:
Fatma Aliye 9 Ekim 1862’de İstanbul’da doğan Fatma Aliye Hanım son devir Osmanlı devlet adamlarından hukukçu, tarihçi ve ilim adamı Ahmet Cevdet Paşa (öl. 1895) ile Adviye Râbia Hanım’ın kızıdır. Osmanlı devletinin üst düzey yöneticisi olan Ahmet Cevdet Paşa, kızı Fatma Aliye’nin eğitimine çok önem vermiş, ona, o dönemde Avrupalı kadınların bile sahip olmadığı bir eğitim imkânı sunmuştur. Araştırmaya ve öğrenmeye çok meraklı olan Fatma Aliye Hanım, konak terbiyesiyle büyümüştür. Fatma Aliye Hanım, Halide Edip Adıvar'dan farklı olarak okullu değildir, özel hocalar ve kendi gayretleriyle yetişmiştir. Beş yaşından itibaren özel hocalardan (Lofçalı Hacı İbrahim Şevki Efendi) ders almaya başlamıştır. Beş yaşında Kur’an-ı Kerim’i baştan sona bitirmiştir. Yedi yaşında Battal Gazi, Elf-i Leyle (Bin Bir Gece Masalları), Muhayyelat-ı Aziz Efendi’yi okuyabilen Fatma Aliye babası Cevdet Paşa’nın yazdığı dil kitabı Kavâ‘id-i Türkiyye adlı eseri ise ezberine almıştır. Yedi yaşından itibaren üç yıl boyunca Hoca Mustafa Efendi’den Dürr-i Yekta okumanın yanı sıra Kavâid-i Osmaniye, coğrafya, tarih ve hey’et (astronomi) dersleri de alır. On yaşlarında Fransızca’ya heves eden Fatma Aliye üç yıl boyunca İlyas Matar Efendi’den Fransızca tahsil eder. On bir yaşında bir hanım hocadan Emsile ve Tuhfe-i Vehbi okur ve İranlı İskender Efendi’den de Farsça dersleri alır. On bir yaşına kadar Ahmet Mithat Efendi’nin tüm kitaplarını okumuş olan Fatma Aliye Hanım’ın hocaları arasında, Ahmet Mithat Efendi de vardır. On dört yaşında Hakkı Efendi’nin (Mösyö Faber) kızı Matmazel Alpha ile Fransızca çalışmaış, on beş yaşlarında ise felsefeye merak salmıştır. Kimya bilimine de ilgi duyan Aliye Hanım, ağabeyi Ali Sedat’ın kimya derslerini uyguladığı küçük laboratuvarda uygulamalı eğitim grmüştür. Fatma Aliye on yedi yaşında babasının uygun gördüğü Sultan II. Abdülhamid’in yâverlerinden Kolağası Fâik Bey’le evlenir. Fatma Aliye bir taraftan çocuklarını yetiştirirken diğer taraftan yazı hayatına girer. Yirmi yedi yaşında George Ohnet’in Volonté adlı eserini okumuş ve tercüme etmiştir. Yazılarında önceleri takma adlar kullanan Fatma Aliye Hanım'ın bu ilk roman çevirisi "Bir Kadın" imzasıyla yayınlanmıştır. Bazı kadın yazarların erkek adı kullanarak eserlerini kaleme aldıkları bir dönemde Fatma Aliye Hanım “Bir Kadın” ismini tercih etmiştir. Servet’te ve Tercüman-ı Hakikat gazetesinde hakkında çıkan bazı yazılar sebebiyle bu tercüme edebî muhitlerin yanısıra kısa sürede geniş kitlelerin de ilgisini çeker. Tercümeyi yapanın bir kadın olması dolayısıyla Meram kısa zamanda meşhur olur. Kadın karakterini kendisinin, erkek karakterini Ahmet Mithat’ın yazdığı Hayal ve Hakikat adlı kitap Fatma Aliye’nin ikinci eseridir ve bu eseri onun ilk ortak telif yayınıdır. Bu kitabın yarısını Ahmet Mithat, yarısını da Fatma Aliye Hanım yazmıştır ve kitabın üzerinde de yazar adı olarak "Ahmet Mithat ve Bir Kadın" yazmaktadır. Tercüman-ı Hakikat gazetesinde Ahmet Mithat’ın teşvikiyle bazı yazıları yayınlanır. Adı geçen gazetede aynı takma adla kadınlarla ilgili yazılar yazmıştır. Bir ara “Mütercime-i Meram, Aliye” ismini kullanan yazar daha sonra Tercüman-ı Hakikat’te yayımlanan "Sürat: Euler’in Prensese Yirmi Birinci Mektubu" (Tercüman-ı Hakikat, sy. 3673, 23 Safer 1308/8 Teşrinievvel 1890) başlıklı yazısında Fatma Aliye imzasını kullanarak yayın dünyasında gerçek kimliğiyle yer almıştır. Euler’den 12 Notlar 11 / Sanat Araştırmaları Merkezi Ahmet Süruri altı mektup çevirip bunları dönemin gazetesi Tercüman-ı Hakikat’te yayımlar. Dördüncü mektubunu yayımladıktan sonra mektubun sonunda Ahmet Mithat imzasıyla Fatma Aliye Hanım hakkında şu ifadeler yer alır:
"Meram romanının tercümesine dahl edenler nerede? Kemal-i ehemmiyetle dikkat buyurmalı ki bir roman tercümesi hevesi insanı nerelere kadar vardırıyor. 'Mütercime-i Meram' derken 'Müşerrih-i Ahkam' feylesofa nâil olduk. Var olsun. Hak Teâlâ Hazretleri feyzini arttırsın. Sâir sahibat-ı kalem olan nisvanımız dahi Aliye Hanımefendi hazretlerinin bu himmetlerinden teşevvuk eylesinler. Bugünkü meydan hizmet meydanı, gayret meydanıdır. fiu mülâhazasının verdiği şevk üzerine hanım ve feylesof kızıma hitab olarak bir hikemî mektup neşredeceğim."
Fatma Aliye Hanım’ın hayatında iki önemli hocası vardır: Biri babası, diğeri ise Ahmet Mithat Efendi’dir. Meram adlı eserin yayın hayatına girmesiyle babası Cevdet Paşa kızındaki bu yeteneği keşfeder ve onunla daha çok ilgilenmeye başlar. Birlikte Mantık ve Belagat ilimlerine dair münazaralar yapmaya, Mesnevî-i fierif ve Kaside-i Bürde okumaya başlarlar. İbn-i Haldun’un Mukaddime tercümesini okumanın yanı sıra Aristo ve Eşatun ile İbn-i Rüşd ve İmam Gazalî felsefelerini mukayeseli olarak incelemeye devam ederler. Daha sonraları da Fatma Aliye Hanım edindiği bu mukayeseli sistemi Descartes, Spinoza, Darwin ve Auguste Comte gibi Avrupa filozofları üzerinde uygular. Babasıyla sürdürdüğü bu beş yıllık ders sürecinde Fıkıh felsefesi üzerine de uzun uzadıya fikirler yürütüp araştırmalarda bulunur. Tercüme çalışmaları yanında telif eserler de veren Fatma Aliye’nin çeşitli yazarlardan yaptığı tercümeler ve Ahmet Mithat Efendi ile mektuplaşmalarının bir kısmı Tercüman-ı Hakikat’te, çoğu kadınlarla ilgili olan makaleleri ise Hanımlara Mahsus Gazete, İnkılâb, Mehâsin ve Ümmet adlı gazete ve dergilerde yayımlanır. Yayımlanmamış bazı makale ve konferanslarının orijinal metinleri ise Taksim Atatürk Kitaplığı’nda bulunan Fatma Aliye Hanım Evrakı içinde yer almaktadır. Doğu ve Batı kültürünü iyi bilen Fatma Aliye Hanım’ın eserlerinin bazıları Arapça, Fransızca ve ‹ngilizce’ye çevrilmiş ve kendisi Osmanlı kültürünü Avrupa ve Amerika’ya tanıtma gayreti içinde olmuştur. The Woman’s Library of The World’s Fair kataloğunda onun biyografisine ve eserlerine yer verilmiştir. Chicago’da açılan bir sergide eserleri sergilenen Fatma Aliye Hanım hakkında Arap, Amerikan ve ‹ngiliz gazetelerinde yazılar yayımlanmıştır. Fransızca kitapları Türkçe’ye çevirerek başlayan Fatma Aliye Hanım’ın yazı hayatı, 1892-1915 yılları arasında yoğun bir şekilde devam ettikten sonra azalmaya başlar ve 1922 yılında sona erer.
Fatma Aliye Hanım sadece eserleriyle değil, toplumsal faaliyetleri ile de kadınların toplum içinde hak ettikleri yere gelmelerine öncülük etmiştir. Devrin çeşitli sosyal faaliyetleri içinde yer alan Fatma Aliye Hanım, 1897 yılında Türk-Yunan Harbi sırasında şehitlerin ailelerine ve gaziler ile onların ailelerine yardım amacıyla Cemiyet-i İmdadiye adında tamamı kadınlardan müteşekkil ilk resmî derneği kurmuştur. Bu çalışmalarından dolayı İkinci Rütbeden fiefkat Nişân-ı Hümâyunu verilerek Sultan II. Abdülhamid tarafından bir beratla takdir edilmiştir. Ayrıca 1912 yılında kurulan Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin de ilk kadın mensubu olarak Trablusgarp ve Balkan Savaşı şehitlerinin aileleriyle savaş mâlüllerine yardım toplanması çalışmalarında gösterdiği başarı dolayısıyla Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından bir madalya ile ödüllendirilir. Fatma Aliye Hanım kadın haklarının kazanılması yolunda büyük çaba sarf etmiştir. O, kentte yaşayan ve “iyi eş, iyi anne, iyi Müslüman” olarak nitelediği kadınların sorunlarıyla ilgilenmiştir. Fatma Aliye Hanım sağlığının bozulması sebebiyle yavaş yavaş yazı yazmayı bırakmakla beraber hayatının son günlerine kadar sanat ve edebiyat çalışmalarını takip etti. Notre Dame de Sion mezunu, küçük kızı Zübeyde İsmet Hanım’ın ailesinden ayrılarak Katolik rahibesi olmasıyla sonuçlanan maceranın ve bu konu etrafında devrin gazetelerine akseden haberlerin kendisini şiddetle sarstığı, yayımlanan mektuplarından anlaşılan Fatma Aliye Hanım, 74 yaşında iken, 13 Temmuz 1936 yılında İstanbul’da vefat ederek Feriköy Mezarlığı’na defnedilir. Fatma Aliye Hanım’ın asıl önemi Türk edebiyatında tercüme yapan, roman ve felsefe kitabı yazan, sosyal faaliyetlere katılan ve hakkında müstakil bir biyografi yazılan ilk kadın yazar olmasından kaynaklanır.
Eserlerine gelince, Fatma Aliye Hanım’ın eserleri daha çok roman tarzında edebî içerikli eserlerdir. Bununla birlikte felsefî, tarihî, babası Cevdet Paşa’yı anlatan biyografi-tarih içerikli eserleri de vardır. Eserlerinden; Meram, Taaddüd-i Zevcata Zeyl, Tarih-i Osmani’nin Bir Devre-i Mühimmesi: Kosova Zaferi ve Ankara Hezimeti adlı eserleri henüz çalışılmamış, Latin alfabesiyle yayınlanmamıştır. Toplam olarak 14 basılı eseri bulunan Fatma Aliye’nin üç tane de yazma eseri mevcuttur. Bu eserlerden ilki Sabiha (tiyatro eseri), ikincisi Uluvv-i Cenab, üçüncüsü ise Tezahür-i Hakikat başlığını taşımaktadır. İlk iki eseri tamamlanmamıştır. Tezahür-i Hakikat adlı eserini ise Nail Bayraktar ortaya çıkarmıştır.
Yayınlanma sırasıyla yapıtları
1. Meram [Volonté], George Ohnet, çev. Bir Kadın [F. Aliye], İstanbul: Kasbar Matbaası, 1307, 328 s.
2. Hayal ve Hakikat, Bir Kadın [F. Aliye] ve Ahmet Midhat, İstanbul: Tercüman-ı Hakikat Matbaası, 1309, 83 s. [Ahmet Midhat ve Fatma Aliye, Hayâl ve Hakikat, haz. Yahya Bostan, İstanbul: Eylül Yayınları, 2002, 144 s.]
3. Muhâdarat, Fatma Aliye, İstanbul: Matbaa-i Ebüzziya, 1309, 462 s.; Fatma Aliye, Muhâdarat, İstanbul: Kasbar Matbaası, 1326, 463 s. [Fatma Aliye Hanım, Muhâdarât, haz. H. Emel Aşa, İstanbul: Enderun Kitabevi, 1996, 360 s.; Fatma Aliye Hanım, Muhâdarât, haz. Selman Kılınç, İstanbul: Klas Yayınları, Eylül 2004, 408 s.]
4. Nisvân-ı İslâm: Bazı a‘dat-ı İslâmiyye hakkında üç muhavereyi havidir, Fatma Aliye, İstanbul: Tercüman-ı Hakikat Matbaası, 1309, 272 s. [Mübeccel Kızıltan (haz.), Fatma Aliye Hanım Yaşamı, Sanatı, Yapıtları ve Nisvân-ı İslâm, İstanbul: Mutlu Yayıncılık, 1993, 74 s.]
5. Ref’et, Fatma Aliye, İstanbul: Kırk Anbar Matbaası, 1314, 134 s. [Fatma Aliye, Refet, haz. Nurullah Çetin, İstanbul: LM Yayıncılık, 1. bs., Ocak 2007, 200 s.; Fatma Aliye, Refet, haz.: Senem Timuroğlu, İş Bankası Yayınları, İstanbul, Kasım 2018]
6. Ûdî, Fatma Aliye, İstanbul: İkdam Matbaası, 1315, 244 s. [Fatma Aliye, Ûdî, haz. Ferit Ragıp Tuncer, İstanbul: Selis Kitaplar, Ekim 2002, 126 s.]
7. Levâyih-i Hayât, Fatma Aliye, İstanbul: Hanımlara Mahsus Gazete Matbaası, 1315, 112 s. [Fatma Aliye, Hayattan Sahneler (Levâyih-i Hayât), haz. Tülay Gençtürk Demircioğlu, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2002, 154 s.]
8. Taaddüd-i Zevcâta Zeyl, Fatma Aliye - Mahmud Esad bin Emin Seydişehrî, İstanbul: Tahir Bey Matbaası, 1316, 84 s.
9. Terâcim-i Ahvâl-i Felâsife, Fatma Aliye, İstanbul: Hanımlara Mahsus Gazete Matbaası, 1317, 205 s. [Abdullah Demir, Fatma Aliye Hanım ve Terâcim-i Ahvâl-i Felâsifesi, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2002, 135 s.; Fatma Aliye Hanım, Terâcim-i Ahvâl-i Felâsife: Filozoşarın Biyografileri, haz. Ali Utku, Uğur Köroğlu, Konya: Çizgi Kitabevi, Haziran 2006, 153 s.]
10. Tedkîk-i Ecsâm, Fatma Aliye, İstanbul: Hanımlara Mahsus Gazete Matbaası, 1317, 104 s. [“Babasının Kızı: Fatma Aliye Hanım ve Tedkîki Ecsâm Adlı Eseri”, haz. Ahmet Süruri, Kutadgubilig, sy. 10, Ekim 2006, s. 137-194.]
12. Enîn, Fatma Aliye, İstanbul: Karabet Matbaası, 1328, 356 s. [Fatma Aliye, Enin, haz. Tülay Gençtürk Demircioğlu, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2005, 586 s.]
13. Târîh-i Osmânî’nin Bir Devre-i Mühimmesi -Kosova Zaferi ve Ankara Hezimeti, Fatma Aliye, Dersaadet: Kanaat Matbaası, 1331, 143 s.
14. Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı, Fatma Aliye, Dersaadet: Kanaat Matbaası, 1332, 123 s. [Fatma Aliye Hanım, Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı, haz. Metin Hasırcı, İstanbul: Pınar Yayınları, Aralık 1994, 160 s.; Fatma Aliye, Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı, İstanbul: Bedir Yayınevi, 1995, 111 s.]
15. Tezahür-i Hakikat (Yayınlanmamıştır.)
16. Sabiha (Yayınlanmamıştır.)
17. Uluvv-i Cenab (Yayınlanmamıştır.)

Yazar ve kitapla ilgili yazılar:

"Fatma Aliye: "UNUTULARAK ÖLEN BİR EDİB"

                         Turhan Tan; 15 Temmuz 1936, CUMHURİYET Gazeteci, Sayfa:5

Fatma Aliye kimdir, neden meşhur olmuştur ?
0 bir devrin edebî tarihinden nasıl çıkarılıp atılabilir ki eserlerinden bir kısmı İngiliz, Fransız kütübhanelerinde bile yer almıştır?
Dünkü gazetelere para ile konulan ilânlar arasına sıkışmış dört satırla «Cevdet Paşa kızı Bayan Fatma Aliyenin öldüğünü» haber verivorlardı.
Şu yazılıştan bu ölünün Türk edebiyatı, Türk irfan hayatı üzerinde vaktile hayli müessir olmuş bilgili bir muharrir olduğunu anlamıya imkân yoktu. İlân ücretinin kabarmaması için olacak ki haberi gazetelere ulaştıranlar da onun eserlerinden bahse yanaşmamışlardı. Bu, millî kültürün yükselmesi uğrun da henüz didinip duran yurddaşlarca ibretle mütalea olunacak bir kayidsızlik örneğidir ve gerçekten acıklı bir halettir. Çünkü Fatma Aliye, sayısı henüz çoğalmıya başlıyan münevver Türk kadınlarının en değerlilerinden biri idi. Çünkü Fatma Aliye, peçenin Türk kadın yüzünü karanlıklarda bıraktığı devirde bılgi güneşinden nur alarak aydın yaşamış bir çehre idi. Çünkü Fatma Aliye, Avrupa harsile yetişen ilk Türk kadını idi. Çünkü Fatma Aliye, kadın kaleminden çıkan ilk Türk romanının haliki idi. Çünkü Fatma Aliye, eserleri Avrupa dillerine çevrilen Türk muharrirlerinin en eskilerindendi. Çünkü Fatma Aliye ölümüne ağlanılacak, tabutu taşınılacak, mezarına çelenk konulacak seçkin bir yurddaştı.
Onun ölümünü dört satırla haber vermek bir facia değil de nedir?
Ben şahsen bu büyük kadının hayatını safha safha ve devir devir takib eden bir adamım. Muhazarat adlı romanını okuduğum zaman çocuk sayılacak bir yaşta idim. Onu Ahmed Mithatlardan çok üstün bularak hayretler içinde kalmıştım. Sonra «Refet» ini, «Udi»sini, «Enin» ini okudum, hakkındaki saygımı bir kat daha çoğaltmak mecburiyetin de kaldım. Çünkü bunlar, bu romanlar, halkın mütalea zevkini kökünden değiştiren ve okumak istiyen gözleri Battal Gazilerden, Şah Meranlardan, Kesik Başlardan ve hatta Hasan Mellâh lardan, Hüseyin Fellâhlardan. Dürdane Hanımlardan uzaklaştıran yepyeni mevzuda eserlerdi.
Fatma Aliye, Ahmed Mithat'ın yapamadığını veya eksik yaptığını yapıyor. Garb çeşnisi veren yazılarile edebî idrak seviyesini yükseltiyordu.
Fatma Aliye edebiyat sahnesine peçeli olarak çıkmıştı. Bu, heyecan uyandıran bir sürpriz oldu. Halk, haftalarca ve aylarca «Meram» mütercimini araştırıyor ve onun kim olduğunu öğrene meyince meraktan kıvranıyordu. Meram, Fransız romancısı Georges Ohnetnin Volonte adlı eserinin tercümesidir. Fatma Aliye bu ilk kalem tecrübesini «Bir Hanım» imzasile neşretti. Peçeye benziyen bu imza, gerçekten merak uyandırdı. Kadınların türkçe eser bile yazdıklarının vaki olmadığı bir devir de bir bayanın fransızcadan muvaffakiyetle eser tercüme etmesi inanılmaz bir hâdise idi.
Fatma Aliye, bu merakı istismar ederek uzun zamanlar «Meram Mütercimi» imzası üstünde makaleler yazdı ve nihayet Muhazarat adlı romanı bastırarak hüviyetini meydana koydu. O, yüksek bir ilim adamı olarak tanınmış, siyaset yolunda oynadığı rollerle de ayrıca şöhret kazanmış olan Cevdet Paşanın kızı idi. Bu haysiyetle hüviyeti anlaşılınca, kimse mütehayyir olmadı ve öyle bir babadan böyle bir değerli kız yetişeceğini teslim etmekte ittifak edildi.
Fatma Aliye de babasından geniş ve pek geniş surette feyiz aldığını ispat etmekten geri kalmadı. Yukarıda adlarını yazdığım romanlarla beraber Nisvanı İslâm. Tetkiki Ecsam, Levayihi Hayat. İsti'lâyi İslâm, Teracümü Ahvali Felâsife, İslâm Kadınları. Kosova Muzafferiyeti gibi eserler yazıp bastırdı. Yirmi yıl kadar matbuat âleminin saygılı bir rüknü olarak yaşadı. Onun bilgisi, eserlerinde hissolunan dereceden daha yüksekti. Çünkü babasından şark felsefesi ve tarih okuduğu gibi Ali Şehbaz Efendiden hukuk, İlyas Matar ve Lâstik Said Bey gibi yüksek muallimlerden fransızca ve gene o ayarda şöhretli hocalardan fizik, kimya, riyaziye dersleri almıştı. Bir bilip on bilir gibi görünenlerin yolunda yürümüyordu, tasallüfe kapılmıyordu, on biliyorsa bir biliyormuş gibi davranıyordu. Bununla beraber kazandığı şöhret yüksekti, Türk kadın muharrirlerinin en kuvvetlisi olarak tanınıyordu. Bu şöhret, Meşrutiyet yıllarına kadar sürdü.
Udî romanı 1908 den az önce İkdam gazetesinde tefrika edilmiş ve sonra kitab haline de konulmuştu. Fakat o yıl içinde vukua gelen siyasî inkılâb Fatma Aliyeyi birden inzivaya ve nisyan karanlığına doğru sürükledi. Edebiyatı Cedide mektebinin hâkimiyeti önünde de yaşıyan bu şöhret, Halide Edibin yazıları karşısında hızla sönmeğe yüz tutmuştu. Fatma Aliye için bu vaziyette yapılacak iş, muhitin ve zamanın hissî ihtiyaçlarına göre kalem kullanmaktan ibaretti. Fakat ilk inkılâb aylarında Mithat Paşa pek fazla alkışlandığı ve Cevdet Paşa'nın adı da o alkışlar arasında fazla hırpalandığı için Fatma Aliyeye ruhî bir kesel gelmişti. Şöhretini korumak için hamle yapamıyordu. Bir aralık o keselden sıyrılmak, babası ve hocası olan adamı siyasî hücumlara karşı müdafaa etmek istedi. «Cevdet Paşa ve Zamanı» adlı bir eser neşretmeğe kalkıştı. On dokuzuncu asırdaki siyasî hayatı ve Babıâli entrikalarını da teşrih emelile kaleme alınan bu eseri okuyan olmadı ve bu yüzden tamamile basılamıyarak yarım kaldı. İşte Fatma Aliye'yi yazı âleminden büsbütün uzaklaştıran bu muvaffakiyetsizliktir.
Gözleri henüz açıkken ve eli henüz kalem tutarken yazıcılığa veda etmek ıztırarında kalan Fatma Aliye, yirmi beş yıldanberi sade bir tarih satırı idi. Kelimeleri ancak kendi kendilerini okuyan bir satır. Şimdi o satır daha silikleşiyor. Çünkü üzerine ölümün siyah rengi düştü.
Fakat, 1890-1908 yılları arasındaki edebiyat cereyanlarını bütün şümulile tetkik etmek istiyenler Fatma Aliyenin adını öğrenmekten, eserlerini okumaktan geri kalamıyacaklardır. Onu, pek yakından ve candan alâkalandığı yirmi yıllık edebî devrin tarihi arasından çıkarıp atmıya imkân yoktur. Bu imkâna nasıl yer verebiliriz ki Fatma Aliyenin eserlerinden bir kısmı İngiltere, Fransa ve Mısır kütübhanelerinde bile bulunuyor! Fatma Aliye 1864 te doğduğuna göre yetmiş iki yıl yaşamış oluyor. Bu ömür, hele bizim diyarımızda oldukça uzun sayılır. Fakat Fatma Aliye, yirmi yıl danberi yalnız teneffüs ediyordu, yaşamıyordu. Edebiyat âleminden elini eteğini çektiği gün o, kendisi için de ölmüş demekti. Dün gömülen onun kalıbıdır, kalbi değil.

Serpil Sancar - Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti "Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti" Kitabından Fatma Aliye ile ilgili bölümler

                         Serpil Sancar; İletişim Yayınları, 2014

S:90: Kadın haklarını İslamiyetten çıkarak savunan önemli kadın yazar ve ilk kadın romancı olarak kabul edilen Fatma Aliye yazılarında “iyi Müslüman-iyi anne-iyi eş” tanımı yapıyor. Ama aynı zamanda, bugün de İslamcı akımların kadınlar üzerinde baskı kurmalarına aracı olan “Kocaya itaat, Allah’a itaattir” ilkesinin savunulması da bu tarihlerdeki yazılarda görülüyor (Kurtoğlu, 2000).

S:92-93: Örneğin bu dönemde yayınlanmaya başlayan Hanımlara Mahsus Gazete ve yazan Fatma Aliye erken dönem ‘Osmanlı Hareket-i Nisvan’mın amacını yani ‘kadınlık mefkûresi’ni kadınların insan addedilmesi ve kadınların toplum hayatına katılabilmesini sağlama olarak tanımlıyor.(6: Fatma Ailye için bkz. Ahmet Mithat Efendi, Fatma Aliye Hanım: Yahut, Bir Muharrire-i Osmaniyenin Neşeti, (der. Müge Galin), Beylerbeyi, İstanbul: İsis, 1998; Mübeccel Kızlıltan, (1993), (der.), Fatma Aliye: Yaşamı, Sanatı, Yapıtları ve Nisvan-ı İslam. Mutlu Yayıncılık, İstanbul; Fatma Aliye, Hayattan Sahneler (Levayih-i Hayat), (der. Tülay Gençtürk Demircioglu) Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, 2002; Fatma Aliye, Muhadarat, (der. H. Emel Aşa), Enderun Kitabevi, İstanbul, 1996.) Bu dönem, Osmanlı ya da İslam-Türk dünyasının büyük kadınları diye tanımlanan kadınlar ile tarihe geçiyor. Osmanlı’nın dünyaca tanınan ve izlenen kadınlarından Şair Nigâr (1862-1918), Fatma Aliye (1862-1936), Halide Edip (1882-1964), Nezihe Muhittin (1889-1958) ve Emine Semiye (1868-1944) gibi kadınlar bu döneme damgasını vuran kadınlar olmuşlar.

S:98-99:İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kadın şubeleri bunlar arasında en etkili olanları. Dr. Bahaettin Şakir’e göre İttihat ve Terakki içinde 40 kadar kadın üye var. Örneğin Emine Semiye (Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı ve Fatma Aliye’nin kardeşi) Selanik İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyesi olmuş ve II. Meşrutiyet kutlamalarında Hürriyet Meydanı’nda “Yaşasın vatan, yaşasın millet, yaşasın hürriyet” diye nutuk veren kadınlardan (9 Ağustos 1908 tarihli Sabah gazetesinden aktaran Çakır, 1994; 56).
...
Kadın demekleri içinde daha sonraki dönemde etkili olacak demekler ise ülke savunmasına destek olmayı amaçlayan dernekler oluyor. Nisvan-ı Osmaniye İmdat Cemiyeti 1908’de Fatma Aliye tarafından kuruluyor.

S:101-103:Osmanlı kadın hareketi olarak tanımlanan ve birbirinden farklı konumları ve bakış açılarını içeren derneklerin ve dergilerin farklı kadınlık savunuları, kadın haklarına farklı bakışları ve bu görüşlerin feminizme farklı yakınlıkları/uzaklıkları vardı (Akşit, 2008). Bu öncü kadınlardan biri Hanımlara Mahsus Gazete’yi çıkartan ve burada kadın haklarını savunan yazılar yazan Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye idi. Yazılarında İslam dini kaynaklarına atıflar yaparak kadınlann haklarını savunan Fatma Aliye kadınların mağduriyetlerini dile getirip bunların çözülmesini talep eden etkili yazılar yazmış. Fatma Aliye kendi düşüncelerini çoğu zaman aile sorunları çerçevesinde ele almış, moda üzerine bile yazılar yazmış ve deyim yerindeyse feminizmle feminenlik konularını birbirinden ayırmadan kadınlara hitap etmeye çalışmış. Derginin Fatma Aliye ile somutlanan yayın çizgisi Yeni Osmanlıcı anlayışla, Avrupa ile feministlik üzerinden bir iletişim kurarak tartışıyor ve Osmanlı-İslam kadınlarının gelişmişliğini ve kadın haklarına olan bağlılığını Avrupa’ya ispatlamaya çalışıyor. Fatma Aliye yazdığı Nisvan-ı İslam adlı kitapta Osmanlı kadınlarını bir Avrupalı kadına anlatıyor ve Müslüman kadınların Avrupa’dan geri olmadığını savunuyor. Fatma Aliye, “Allah insanların erkeğine, dişisine de aynı ihsanda bulunmuştur, kadının gelişimine engel teşkil eden etkenlerden en önemlisi erkeklerdir” diyor (aktaran Çakır 1994; 29).Bu görüş bugün de hâlâ geçerli ‘fıtrat’ tartışmasının ilk örneklerini bize gösteriyor.
Aliye’nin kadın hakları anlayışı yeni yeni ortaya çıkan Üçüncü Dünya feminizmleri için bir ilham kaynağıdır. Fatma Aliye’nin İslamcı mı yoksa milliyetçi mi olduğu tartışılsa da yaşadığı dönem itibariyle bunların ayrışması değil tersine Yeni Osmanlıcılık şemsiyesi altında bir aradalığı söz konusudur. Bu nedenle Fatma Aliye’nin zaman içindeki etkisi muhafazakârlıkla kadın haklarını birleştirme doğrultusunda olmuştur. Yeni Osmanlıcılık düşüncesine paralel bir şekilde önemli İslami kadın biyografilerini geçmişten kendi gününe taşıyarak modem kavramların muhafazakâr çerçevelerde yeniden sunulabilmesini sağlamıştır. Bu anlamda İslam’ın kadınların kamusal varlığını daraltan değil bu varlığa yeni kapılar açan taraflarıyla ilgileniyordu.
Fatma Aliye, “Namdaran-ı Zenan-ı Islamiyandan Biri” adlı yazı serisinde geçmişte önemli olmuş ve unutulmuş kadın fıkıhçı ve hocalan tanıtıyordu. Bunların içinde en önemlisi Fâtima bint ‘Abbâs idi. Aliye geçmişte böyle Müslüman kadınların olmasının 20. yüzyıla gelindiğinde bunlann unutulmuş olmasının altını çiziyor ve İslam’ın “mûcib-i esâret-i nisvân”, yani kadınlan köleleştiren bir din olduğu yönündeki Batılı düşünceyi de bu şekilde çökertmeyi ümit ediyordu. Fatma Aliye yüzyıllar öncesinin İslami figürlerini gününe taşıyarak muhafazakâr çevrelere İslam’ın kadınların toplum içinde liderlik rolleri almasına izin verdiğini ispatlamaya çalışmış ve İslam’da kadınların güçsüzleşmesini de Fars etkisine bağlamış (Akşit 2010c; 59-67). Akşit, İslam’ın milliyetçi amaçlar doğrultusunda kadın hakları açısından yeniden ele alınmasında etkin rol oynayan Fatma Aliye’yi Halide Edip’in (1884-1964) -bir yandan Fatma Aliye’yle aynı çizgide ilerlerken- diğer yandan onu yerden yere vurduğunu belirtir ve ona sahip çıkanın ise bir feminist milliyetçi olan Nezihe Muhittin (1889-1958) olduğunu söyler (Akşit, 2010c; 67). Fatma Aliye’nin, bugün için muhafazakâr sayılacak bir yerde durarak, kadın haklarını savunan görüşlerinin İslamcılıkla özdeşleştirilmesi uzun süre sadece o çevreler tarafından bilinen bir yazar olarak kalmasına yol açmış. Fatma Aliye’nin çıkardığı dergi kamusal yaşamda aileyi merkeze alan bir kadın meselesi tanımlamış ve kadın haklarını aile kurumu merceğinden ele almış. 1895’ten 1906 yılına kadar 580 sayı haftalık olarak yayınlanma başarısını göstermiş Hanımlara Mahsus Gazete'nin Osmanlıcılık ve İslamiyet temelinde kadın haklarını sağlamanın mümkün olduğunu ileri süren bir görüşün öncü ismi olduğunun altını çizmek gerekir. Derginin daha sonraki yıllarda Anadolu’da yoğunlaşarak ciddi demografik kopmalara ve travmatik dönüşümlere yol açan savaş, tehcir, mübadele ve yabancı askeri işgallerin öncesindeki reform taleplerini yansıttığını ve tartışma gündemine getirdiğini söyleyebiliriz.

S:114Dönem kadınların çarşafı çıkarıp sokağa çıkmak için mücadele verdiği bir dönemdir. Prenses Nimet, Fatma Aliye, Femihe Nüzhet, Nakiye Ergün, Halide Edip, kendi haklan için mücadele ederken Mehmet Akif, Ziya Gökalp, Tevfık Fikret, Hakkı Kılıçoglu, Hüseyin Hüsnü, Celal Nuri ve Yakup Kadri gibi önemli erkek yazarlar da kadın konulan hakkında yazılar yazarak siyasal gidişatı şekillendiriyorlar.

S:155:Osmanlı kadın hakları savunucusu kadınlar arasında kendine özgü konumuyla dikkat çeken Fatma Aliye gibi, Müslüman kadınların da ileri ve modern olabileceğini savunan kadınlar olduğu kadar kız kardeşi Emine Semiye gibi hem İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne mensup olup hem de sufrajet sayılabilecek eylemler yapan kadınlar da vardı. İttihat ve Terakki’nin Selanik Şubesi yöneticilerinden olan Emine Semiye, Cemiyet’e, II. Meşrutiyet’in sunduğu devr-i hürriyetten kadınların taleplerine nasıl bir yanıt geleceğini sorduğunu ve aldığı olumsuz yanıt karşısında şaşırdığını belirtir. Emine Semiye bunun üzerine, kadmlann ancak kendi kendilerini kurtaracağını ve kurtuluşun kendi ellerinden olması gerektiğini belirterek erkek yöneticilerden aldığı ‘bekleyiniz’ yanıtını şöyle aktarıyor: “Biz hürriyeti kurtardık, fakat kal’a-i ta’assubun (tutuculuğun kalesinin) henüz bir taşını kaldırabildik. Bekleyiniz, terakkiyat-ı nisvaniyyenin zamanı da gelecektir. Sizin gibi erbab-ı hamiyyet me’yus (ümitsiz) olmaz ve fütur getirmeyerek (usanmadan) çalışır” (aktaran Zihnioğlu, 2003; 56).

* "Fatma Aliye ve Emine Semiye’nin Kadının Toplumsal Kimliğinin Kazandırılmasında Öncü Fikirleri"        Yrd. Doç. Dr. Şahika Karaca, The Journal of Academic Social Science Studies , 2013

* "Fatma Aliye Hanımın Türk Kadın Haklarının Düşünsel Gelişimine Katkıları"        Yrd. Doç. Dr. Şahika Karaca, Karadeniz Araştırmaları, Sayı:31, 2011

*"Cesur Bir Osmanlı Kadını" Pelin Özgür,        K dergisi, Sayı: 43, sayfa: 26-29; 27.07.2007
(Okumak için fotoğrafların üzerine tıklayınız>

Yazar ve yapıtla ilgili bazı yayın ve dokümanlar facebook grubumuzun dosyalar bölümünde de yer almaktadır.