biyografisi:
tezer özlü
10 eylül 1943'te kütahya'nın simav ilçesinde doğmuştur. çocukluğu anne babasının görev
yaptığı simav, ödemiş ve gerede'de geçti. istanbul'a on yaşındayken geldi. avusturya kız
lisesi'ne gitti; ancak mezun olmadı. 1961'de yurt dışına çıktı. 1962 - 1963 yıllarında
otostopla avrupa'yı gezdi. paris'te tanıştığı tiyatrocu ve yazar güner sümer'le 1964 yılında
evlendi. birlikte ankara'ya yerleştiler. sümer'in ast'ta çalıştığı bu dönemde özlü, almanca
çevirmenlik yaptı. ast'ta 1963-64 sezonunda sümer'in yönettiği brendan behan'ın gizli ordu
oyununda oynadı. sümer'den ayrılarak istanbul'a yerleşti. geçirdiği rahatsızlık nedeniyle
kesintili olarak 1967 - 1972 yılları arasında istanbul'da farklı hastanelerin psikiyatri
kliniklerinde kaldı. çocukluğundan başlayarak yaşadıklarını ve klinikte kaldığı bu dönemleri
çocukluğun soğuk geceleri kitabında yazdı. 1968 yılında yönetmen erden kıral'la evlendi.
bu evlilikten 1973'te kızı deniz doğdu. bir burs alarak 1981'de berlin'e gitti. bu arada
kıral'dan ayrıldı. kanada'da yaşayan isviçre asıllı sanatçı hans peter marti ile tanıştı ve
1984'te marti'yle evlenerek zürih'e yerleşti. göğüs kanseri nedeniyle 18 şubat 1986'da burada
vefat etti. mezarı aşiyan mezarlığı'ndadır. yazar demir özlü ve yazar-çevirmen sezer duru'nun
kardeşidir.
yapıtları:
yaban çilekleri (1965, çeviri, i. bergman, bilgi yayınevi / ankara)
aynadaki gibi-sessizlik (1967, çeviri, i. bergman, bilgi yayınevi / ankara)
fotoğrafta kadın da var (1971, çeviri, h. böll, e yayınları / istanbul)
bir bolşeviğin anıları (1978, çeviri, o. piatnizki, oda yayınları / istanbul)
eski bahçe (1978, öykü, ada yayınları / istanbul): ilk telif kitabıdır, 1963'ten
itibaren dergilerde yayımlanan öykülerinden oluşmaktadır
çocukluğun soğuk geceleri (1980, roman, derinlik yayınevi / istanbul): öykünün
kahramanı bir kız başından geçenleri adeta bir günlüğe yazar gibi yazarak anlatıyor. kızın
ailesi altı kişiden oluşuyor: baba, anne, nine, bir erkek çocuk(abi) ve iki kız kardeş. bir
de bunni nine vardır evde. her işe koşan namazında niyazında bir kadındır. babası eski bir
beden eğitimi öğretmenidir. öğretmenliği sırasında kullandığı düdüğünü saklamıştır. sabahlan
onu öttürerek çocuklarını kaldırr. evde askerî bir disiplin uygular. evleri fatih’te, bir
çıkmaz sokakta ve eski bir yangın yerinde yapılmıştır. arkasındaki küçük bahçede üç çam ağacı
vardır. bunni sabahları erkenden kalkar, sobanın küllerini temizleyip yakar. kahvaltıyı hazırlar.
kız küçük kız kardeşi süm’le aynı somyayı paylaşırlar. ağabeylerinin odası ayrıdır. arasıra
oraya girerek, onun kitaplarını alıp gizlice okur. fırsat buldukça sinemaya gider. annesiyle
babası bitişik odada yatmaktadırlar, aralarında bir sıcaklık, sevgi yoktur. odalarla mutfak
hole açılmaktadır. baba orada bir atatürk köşesi yapar. bayramlarda çocuklarına İstiklâl marşı
söyletir. kız gördüğü baskılardan, uyduğu kurallardan, törelerden sıkılmakta, bir türlü gönlünce
davranamamamktadır. bu yüzden zaman zaman kendini öldürmeyi düşünür. nitekim bir gece geç saatte
kalkar ve bir avuç dolusu ilâç içer. kusmamak için de reçelli ekmek yer. sessizce yatağına uzanır.
sonrasında bir psikiyatri kliniğine yatırılır ve şok tedavisi uygulanır. çıktığında hiçbir şey
anımsamamaktadır. pazar günleri evde dayanılmaz bir curcuna yaşanır. müfettiş baba pijamasıyla
rapor yazıp bağırarak okur. öğretmen anne sınav kâğıtlarını inceler. bunni banyoyu yakar.
sırayla herkes yıkanır. akşamları çoğunlukla kavga çıkar. bunni evin en çileli kişisidir. yemek,
bulaşık, çamaşır onun üstündedir. öyleyken hiç yakınmaz. bir gün hastalanır ve taksim
hastanesi’ne yatırılır, acılar çekerek orada can verir. altın küpelerini süm, bakır mangalını
da kız alıyor. tabut çukura indirilirken ağlamaya çalışır, ama ağlayamaz. kız karaköy’deki bir
yabancı liseye gider. okulun kapısında duran şişman rahibe öğrencilerin kara giysilerini
denetlemektedir. sınıflarda sönük ampuller yanmaktadır. derslere lacivert başörtülü rahibeler
gelir. üç yıl boyunca almanca derslerini aynı rahibe okutur. kız okulda günk dediği bir kızla
(onun da annesi öğretmen) arkadaş olur. soluk yüzlü, kara saçlı, duygulu bir çocuktur bu.
zola’nın romanlarını okur, sonra ikisi de dostoyevski’nin romanlarını okurlar. yavaş yavaş
büyüyüp cinselliğe merak salarlar. kısa çorapları çıkarıp naylon çoraplar giyer, sinemaya
gider, dansetmeyi öğrenir, oğlanlarla arkadaş olurlar. doyumsuz coşkular yaşamaktadırlar. günk
bir burs kazanıp bir avrupa ülkesine gider. onu sirkeci’den trenle uğurlar. kız bu sırada
hayalet oğuz’la(oğuz haluk alplaçin) tanışır. oğuz ona beyoğlu’nu gezdirir. öpüşmeyi öğretir.
okulun, ailenin, toplumun töreleri, yasaları, kuralları kızı tedirgin etmektedir. özgür olmak,
dilediğince yaşamak istemektedir. bir süre sonra almanya’ya bir yolculuk yapar. berlin’de bir
şairin yüksek tavanlı, büyük kapılı evinde kalır. ancak yalnızlık çekmektedir. türkiye’ye
dönünce yeniden hastalanır ve bir sinir hastanesine yatırılır. uyku, korku ve acıyla yoğrulmuş
günler geçirir. ne olduğunu anlamadan ve sevmeden evlenir. kocası çok tutumlu, hatta cimri biridir.
paris’e tutkun, geceleri geç vakit tiyatrodan dönen bir adamdır. leo ferre’nin plaklarını çalar.
içkisini yudumlar, kahvesini içer ve saatlerce sevişmek ister. uyuşamayıp, ayrılırlar. birkaç
yıl sonra adam ölür. boşanınca ankara’dan istanbul’a taşınır ama yalnızlığı daha da artmıştır.
eski dostlarını arar. bir bodrum katında oğuz'u bulur. beyoğlu’nu dolaşırlar. yirmi beş yaşında
hem de bir bahar günü yeniden hastaneye düşer. kolundan iğne yapıp bayıltırlar. ayıldığında bir
şey anımsamaz. epey uzun sürer tedavisi. hastaneden çıkınca dengesi bozulur ve tekrar hastaneye
yatırılır. doktorlar pek ilgilenmezler. iğneleri hademeler yapmakta, kızarlarsa deli gömleği
giydirip hastaları dövmektedirler. süm baharda onunla ağabeyini akdeniz kıyısında bir köye
götürür. birlikte uzun yürüyüşler yaparlar. istanbul’a döndüklerinde ağabeyleri tutuklanır.
o dönemde 12 mart’ın baskılı günleri yaşanmaktadır. o sırada yeniden evlenmiştir. kocası sert
bir adamdır. etkisi uzun süren iki iğne yaptırdıktan sonra köye gider. güneş altında sarı
kumsalda dolaşır. bir gençle beraber olur. bunu çekinmeden süm’e söyler. o da öfkeyle "sen
delisin!" diye bağırır. bu arada kocası oraya gelir. kadın iyice çıldırır. yeniden istanbul’a
götürülür ve demir parmaklıklar ardına kilitlenir. oysa, evde ilâç alıp derin bir uykuya dalar.
ardından elektroşok tedavisi olur. annesi, eşi ve ağabeyi yanındadırlar. ama komaya girer ve
ayılınca evden kaçmaya kalkışır. bunun üzerine üniversite kliniğine kapatılır. gazete, kitap,
müzik, bahçe, yürüme yoktur burada. yalnızca sigara içebilmektedir. her tedavi boyunca ölüme
gidip gelmiş gibi olur. taburcu edilince sevinir. güneye doğru yeniden geziye çıkar. güneşin
doğuşunu, ağaçları, kumsalı seyreder. istanbul’a döndüğünde akşam üstleri boğaz’da sahilde
yürüyüşler yapar. 12 mart dönemi sona ermiştir. cafe boulevard’da ilerici arkadaşlarıyla
buluşmaktadır, yurt sorunlarını konuşurlar. arnavutköy sahilinde dolaşır, meyhanelerde
otururlar. sevişmenin güzelliğini, bir insanla birleşmenin kutsallığını anlamakta, yaşamanın
doyulmaz tadına varmaktadır. denizle, kumsalla, rüzgârla, yeryüzü ve gökyüzüyle birlikte
varoluşu derinden duyar.
yaşamın ucuna yolculuk (1984, anlatı, ada yayınları / istanbul): yazar bu kitabını
"auf dem spur eines selbsmords”(bir intiharın izinde) adıyla almanca kaleme almıştır.
1983'te marburg yazın ödülü'nü almıştır. 1984 yılında türkçeye çevrilmiş ve ada yayınları
tarafından basılmıştır. 1987'de yine aynı yayınevince ikinci baskısı yapılan roman halen yky
tarafından yayınlanmaktadır. özlü, yaşamın anlamını arayan ve bu arayışı hayranlık duyduğu üç
yazarın (italo svevo, franz kafka ve cesare pavese) izlerini ve izleklerini sürerek yaptığı bir
yolculuğun notlarıdır. bu yolculuk sırasında yaşadıklarını, yazarların mekânlarında yaşadıklarını
zaman zaman yazarla ilgi ve ilişkisine, yazarların yaşamlarındaki kimi olaylara değinerek
anlatmaktadır. anlatı aslında bir varoluş-yokoluş tartışmasıdır. birbirlerinden çok farklı
niteliklere sahip bu yazarların yaşamlarından yola çıkıp kendi yaşamındaki kimi olaylarla
koşutluk duyarak ama aslında herşeyi yaşadığı ve yaşarken yazdığı ana indirgeyerek dile
getirmektedir. iki kitap da birbirinin devamı gibidir, tematik koşutluklar yaşamdaki kimi
benzerliklerle dile getirilmektedir. bu bakımdan da özgündürler. her ikisinde de kitaplar
değil adeta yaşamın doğrudan kurgulanması söz konusudur. bu bakımdan ileriye doğru da planlanan,
otobiyografik yönleri çok fazla olan deneme-anı-anlatı-roman olarak nitelendirilebilir. deneme
boyutuyla irdelenecek olursa ikisi de yaşamın anlamını sorgulayan "özgür" bir insanın
düşünceleri olarak okunabilir. bir önemli boyut da yapıtlarda söz edilen kişilerin
gerçeklikleridir. doğrudan isimleri zikredilerek ya da bilinir kimlikler doğrudan ifade
edilmeden, yine edebiyat çevresinin bildik kişileri de yapıtların kahramanları olarak karşımıza
çıkmaktadır. bunda yazarın yalnızca yoğun ve çok okuması değil, edebi çevrelerle bir arada
olması da önemli bir rol oynamaktadır. yazarın "ölüm" teması ve hâliyle içiçeliği yapıtlarda
temel bir izlek olarak yer almaktadır, dolayısıyla ölümle yaşamın beraber ve içiçedir. bu da
yapıtların başka bir gerçeklik dzleminde çoğalmasını sağlamaktadır. son olarak yapıtlara dair
söz edilmesi gereken bir unsur da sinematografik unsurların yoğunluğudur. duygu ve düşünceler
birer görüntü olarak tüm canlılığıyla dile getirilmekte, okur adetâ bir film izlercesine
anlatılana tanık olmakta, yazarın tartışmasına koşut olarak kendi içinde tartışmaya başlamaktadır.
kuşkusuz bunun nedeni yazarın sinemacı, radyocu yanlarının olması ve dili oluştururken bu yeti ve
olanaklarından yararlanmış olmasıdır.
eski bahçe-eski sevgi (1987, hikâye, ada yayınları / istanbul): ilk öykü kitabı eski bahçe yazarın ölümünün ardından, daha sonra yazdığı öykülerle birlikte eski bahçe - eski sevgi adıyla 1987'de okurla buluştu.
kalanlar (1990, günlük, ada yayınları / istanbul)
tezer özlü'den leyla erbil'e mektuplar (1995, mektup, yapı kredi yayınları / istanbul)
zaman dışı yaşam (1998, denemeler, yapı kredi yayınları / istanbul)
her şeyin sonundayım - tezer özlü-ferit edgü mektuplaşmaları (2010, mektup, sel yayıncılık / istanbul)
senaryoları özlü'nün yayımlanmamış senaryosu zaman dışı yaşam da yazarın tüm yapıtlarını yayımlayan yapı kredi yayınları (yky) tarafından 1993'te basıldı.
bay walser'in kargaları (çeviri, radyo oyunu, wolfgang hildesheimer )
hakkında yazılan yapıtlar:
gergedan dergisi 13. sayısında yazar anısına bir "fotobiyografi" yayımladı.
tezer özlü'ye armağan (hazırlayan: sezer duru, 1997, biyografisi ve ona dair yazılanlar)
bazı kaynaklar:
"tezer özlü'nün yaşamı, yazınsal kişiliği, yapıtları ve kurmaca metinlerinde cezare pavese etkisi" ; nermin şerif yiğit; selçuk ün. sosyal bilimler enstitüsü, trk dili ve edebiyatı anabilim dalı, yeni türk edebiyatı bilim dalı konya, 2010, tez,
filmler:
özlü, eski eşi erden kıral'ın yol filminin çekimi döneminde yaşananları anlattığı filmi yolda'da yelda reynaud tarafından canlandırıldı.
yazılar:
"çocukluğun gecelerini soğutan bugünde sesini arayan bir kadın: tezer özlü"nihan bozok, meral akbaş; fe dergi: feminist eleştiri 5, sayı 2; 22 aralık 2013
"tezer özlü'nün eserlerinde otobiyografik anlatım" nurcan ankay; yüzüncü yıl üniversitesi, yeni türk edebiyatı ana bilim dalı, turkish studies ınternational periodical for the languages, literature and history of turkish or turkic volume 4/8 fall 2009
"'nostaljik prenses'in çığlığı" pakize barışta, k dergisi, sayı: 15, sayfa: 34-35; 12.01.2007
"hiç kimseyle yaşlanmak istemiyorum" begüm başoğlu, k dergisi, sayı: 155, sayfa: 8-11; 18.09.2009
(okumak için fotoğrafların üzerine tıklayınız>
|