Romanın Özeti:

Roman yazarın ikinci romanıdır ve 2002 yılında yayınlanmıştır. Yazarın ertesi yıl aldığı Pulitzer Ödülü'nün ardından farklı dillere çevrilen roman Türkçe'ye Solmaz Kamuran tarafından çevrilmiş ve önce İnkilâp Yayınları tarafından 2008 yılında yayınlanmıştır. Daha sonra aynı çeviri 2015 yılında Domingo Yayınları tarafından yayınlanmıştır.
Roman Bursa'nın Uludağ eteklerinde o zamanki adı "Bithynios" olan bir dağ köyünde başlar. Desdemona ve Elefterides Stephanides(Lefty) anne babaları olmayan iki kardeştir. Desdemona ipek böceği yetiştirip ipek üretmekte, Lefty ise onun ürettiği ipekleri Bursa'da satmakta, paranın bir bölümünü genelevde fahişelere harcamakta, bir bölümüyle kumar oynamakta, kalanıyla da kıt kanaât geçinmektedirler. Bu sırada Anadolu'da kurtuluş savaşı sürmekte, Anadolu'nun batısı Yunan Ordusu tarafından işgâl edilmiş bulunmaktadır. Roman 1922'de Yunanlıların savaşı kaybettikleri sırada başlayan göç dalgasıyla başlar ve 2000'li yılların başlarına kadar uzanır. Yaklaşık üç kuşağın biyografik bir anlatısıdır. Arka plânda ise Anadolu, Amerika ve kısmen dünya ve Avrupa'da yaşanan olaylar dile getirilir.
Roman, ana karakter Calliope ‘Cal’ Stephanides'in anlatımlarından oluşmaktadır. Tam adıyla Calliope Helen Stephanides (Cal) Desdemona ile Lefty'nin oğulları olan Milton ile Amerika'da yanlarına sığındırkları kuzenleri Sourmelina ile eşi Jimmy Zismo'nun kızları Tessie'nin çocukları, ailenin üçüncü kuşağıdır. Genetik yapısı "xy" olmakla birlikte dna zincirinde yer alan bir genetik farklılık sonucu 5 alfa redüktaz enzimi yapılamamakta ve bunun sonucu bedeni erkek olarak gelişmesini sağlayan hormon olan dihidrotestesterona yanıt vermemektedir. bu ise ergenlik dönemine kadar olan dış görüntüsü kız şeklindedir. Ancak ergenlik dönemi geldiğinde, vücudunda oransal olarak çoğalan testosteron hakimiyeti sonucu erkek görüntüsü almaya başlar. Oysa başlangıçtaki fiziksel durum sürmektedir, yani penisi çok küçüktür, testisleri karın içinde gizlidir ve hypospadias'ı (idrar deliğinin penisin alt kısmından çıkması) bulunmaktadır. Dolayısıyla yaşamını ergenlik dönemine kadar kız görünümünde, sonrasında ise erkek olarak sürdürmüştür.
Roman aslında bu iki farklı durumun, birbirine dönüşmesinin hikâyesidir. Ancak bu hikâye başka bir dönüşüm hikâyesiyle, bir Yunanlı/Rum çift ve onların çocuklarının "Amerikanlaşma"ya dönüşümüyle iç içe ve üstüste anlatılmaktadır.
Roman her biri numaralandırılmış "dört" kitap'tan ve toplam "27" bölümden oluşmaktadır. Bu kitapların ilkinde yer alan Gümüş Kaşık, Çöpçatanlık, Uygunsuz Teklif, ve İpek Yolu başlıklı dört bölüm vardır. Bu bölümlerden ilkinde Cal'in doğumu, sonrakilerde ise Desdemona ve Lefty'nin Bursa'dan ayrılmaları, İzmir'de yaşadıkları olaylar ve önce Yunanistan'a, sonra da Amerika'ya gidişleri anlatılmaktadır.
İkinci kitapta ise altı bölüm bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla "H. Ford'un İngilizce Okulu Eritme potası", "minotaurlar", "Çatırdayan Evlilik", "Hile Bilimi", "Klarnet Serenadı","Dünyadan Haberler" ve "Ex ovo Omnia"dır. Bu kitapta da asıl olarak çiftin Amerika ve Detroit'teki yaşamlarının ilk dönemi ele alınmaktadır. Onlara kuzenleri ve eşi Sourmelina ve Jimmy Zismo yardımcı olur, ücreti karşılığında evlerinde barındırırlar. Lefty dil okuluna gider, ne var ki yine de işsiz kalmaktan kurtulamaz ve Jimmy'nin işine yardımcı olur. Bu kitapta zamansal bir atlama yapılarak,Cal'in erkek olduktan sonraki ilk ciddi sevgilisi olan Julie Kikuchi ile olan ilişkisinin söz edildiği ve Berlin'de geçen bir bölüm vardır. Yine bu bölümde sonradan birbirleriyle evlenecek olan Cal'in annesi Theodora(Tessi) ve babası Milton'un doğumları anlatılır. Ancak Jimmy doğan bebeğin kendi çocuğu değil, Lefty'nin çocuğu olduğunu düşünmektedir. Karlı bir günde donmuş bir gölün üzerinde giden arabanın içinde kavgaya tutuşurlar ve Lefty son anda arabadan aşağıya atlar, ancak Jimmy arabayla birlikte sulara gömülür. Lefty'nin işsiz kalmasından sonra Desdemona bir iş bulur. Bir müslüman örgütün işliğinde onlara ipek işini öğretmektedir. Bu arada Lefty mahallede bir yeri akşamları bara dönüştürmüştür ve burada kaçak içki satmaktadır. Ne var ki çift bu sırada birbirlerinden epeyce uzaklaşmışlardır. Desdemona'nın çalıştığı yerin kurucusu ve düzenleyenin de sonradan Zismo olduğu ve başka bir kimlikle bu işi sürdürdüğü öğrenilir. Ne varki burada olanlar yönetimin dikkâtini çeker ve bu işi kapatmak zorunda kalırlar, Zismo yine ortadan kaybolur, Desdemona da işsiz kalır. Lefty ise meyhaneciliğe ek olarak bir fotoğrafçıyla anlaşmıştır, ona güzel genç kızlar bulup modellik yaptırır ve çekilen fotoğrafların satışından pay alır. Tessi ile Cal'in odaları birbirine bakmaktadır ve Milton camdan Tessi'e klarnetle serenad yapmaktadır. Ancak Desdemona Milton'a başkalarını bulmak istemektedir. Bu tartışmanın ve Lefty'nin müdahalesi sonrası Milton orduya katılmaya karar verir. Bu sırada İkinci Dünya savaşı sürmektedir. Ancak girdiği bir sınavı kazanması üzerine savaşa gönderilmekten kıl payı kurtulur, bir süre sonra da savaş sona erer.
Romanın Üçüncü kitabında ise "Ev Sinemaları","Opa!", "Middlesex", Akdeniz Diyeti, "Yavrukurt", "Ağdalı ve lirik", "Belirsiz nesne", "Aşık Tirsias", "Et ve Kan", "Duvardaki Tüfek", başlıklı on bölüm bulunmaktadır. Bu kitapta da daha sonraki dönemde olanlar, asıl olarak Cal'in çocukluğu ve o dönemde yaşananlar anlatılır. Yine arada atlamalar yapılarak Cal'in erkek olduktan sonraki döneminden söz edilir. Romanın kurgusu içinde değişik tarihsel olaylardan da söz edilmektedir. Bu bağlamda 1955'te İstanbul ve İzmir başta olmak üzere çeşitli kentlerde yerli Rum nüfusa yönelik yapılan pogromdan ve "Opa" başlıklı bölümde de, 1967'de siyah nüfusun Detroit'teki isyanından ve ABD hükümetinin bölgeye asker göndererek isyanı kanlı bir şekilde bastırmasından söz edilir. Bu isyanın sonunda Lefty'nin yanan dükkânının sigortasından alınan parayla Detroit'in aynı zamanda romana adını da veren Middlesex bölgesinde aldıkları yeni evden, bu evin düzenlenmesinden ve Lefty'nin büyük Amerikan arabaları merakı dile getirilir. Giderek büyüyen Cal'in ergenlik dönemine girmesine karşın bir genç kıza dönüşmemesinin yarattığı sorunlar, Cal'in okuldaki durumu, arkadaşlarıyla özellikle kızlar ve erkeklerle ilişkisi, bunlardan birisi olan ve onun cinselliği fark edişi, "Belirsiz Nesne" adını verdiği kız arkadaşı ve abisiyle ilişkisi, abinin onunla yatması ayrıntılarıyla anlatılır. Ancak Cal'in durumu aileyi giderek daha rahatsız etmektedir. Bunun nedenlerini öğrenmek için aile doktorları dışında bir başka doktora muayeneye giderler.
"Kahin Vulva", "Webster Sözlüğündeki Ben", "Batıya Git Delikanlı", "S.Fransisko'da Cinsel Disfori", "Hermafrodit", "Hava Sürüşü", "Son Durak" başlıklarını taşıyan yedi bölüm Dördüncü ve son kitapta yer alır. Burada da son gittikleri doktorun önerisi üzerine, Newyork'a, zamanın medyasında yazılar yazan ünlü bir doktora, Dr. Peter Luce ve onun "Cinsel Bozukluklar ve Cinsel Kimlik Kliniği"ne giderler. Cal burada ayrıntılı bir şekilde muayene edilir ve bazı tetkikler yapılır. Cal ailesinin algısı ve beklentisine aykırı davranmamaya karar verdiği için doktora bazı bilgileri yanlış verir ve doktorun en sonunda yaptığı önerileri, daha önce doktorun tuttuğu gizli dosyayı görmesi üzerine kaldıkları otelden kaçar. Otostopla San Fransisko'ya gider, buradayken cebindeki parası biter, parklarda kalmaya başlar, parklarda uğradığı saldırı sonrasında otostop yaptığı sırada tanıştığı Bob Presto'yu arar ve onun işlettiği bir gece klübünde çalışmaya başlar. Burada keyfi yerindeyken, bedenini sergileyerek para bile kazanırken, bir ihbar üzerine burası basılır ve çaresiz kalır, polislere ailesinin iletişim bilgilerini verir. Ne var ki tam o sırada babası Milton, kendisini dolandıran eniştesininin peşindeyken geçirdiği bir kaza sonucu ölmüştür ve ancak onun cenazesinin kaldırılacağı gün ailesine kavuşur. Ama cenazeye gitmek yerine babaannesi Desdemona'nın yanında kalmaya karar verir. Desdemona artık herşeyi unutmuş bir kadın olmasına karşın, Cal'i tanır ve ona geçmişi, Lefty ile kardeş olduklarını anlatır. Romanın sonunda arada olanlar özetlenir ve Cal'in erkek olarak Berlin'deki kız arkadaşıyla birlikte yaşadığından söz edilir.

Jeffrey Eugenides Biyografisi:
Jeffrey Kent Eugenides (8 Mart 1960, Detroit) Amerikalı bir romancı ve kısa öykü yazarıdır. Virgin Suicides (1993), Middlesex (2002) ve The Marriage Plot (2011) gibi üç romanın yanı sıra birçok kısa öykü ve deneme yazmıştır. Middlesex 2003 Pulitzer Kurgu Ödülü'nü ve Ulusal Kitap Eleştirmenleri Ödülü, Uluslararası Dublin Edebiyat Ödülü ve Fransa'nın Prix Médicis'i kazanmıştır. Kökleri Türkiye'ye dayanır, babaannesinin büyükanne ve babaları küçük Asya göçmenleridir. Babası Michiganlı, annesi İngiliz ve İrlanda kökenlidir. Liggett School ve Brown Üniversitesi'nde lisans eğitimini tamamladı, 1982'de Avrupa'ya ve Kalküta'ya gitti. Rahibe Teresa ile gönüllü olarak çalıştı. Daha sonra Stanford Üniversitesi'nden Yaratıcı Yazarlık dalında yüksek lisans eğitimi gördü.
Eugenides, nispeten erken yaştan bir yazar olmak istediğini şöyle ifade eder: "Yazar olmaya çok önce karar verdim; lise yılları boyunca Joyce'un Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi'ni okuduk ve bunun üzerimde büyük bir etki yarattığını söyleyebilirim." Eugenides'i etkileyen ünlü yazarlar arasında Joyce, Proust, Faulkner, Musil, Woolf bulunuyord.
1986'da "Here Comes Winston, Kutsal Ruh'la dolu" adlı öyküsü için Sinema Resim Sanatları ve Bilimleri Akademisi Nicholl Bursu'nu aldı. San Francisco'da birkaç yıl yaşamış olan New York Brooklyn'e taşındı ve Amerikan Şair Akademisi sekreteri olarak çalıştı. New York'tayken Jonathan Franzen gibi benzer şekilde mücadele eden çok sayıda yazarla arkadaşlık kurdu. Eugenides, 1999'dan 2004'e kadar Berlin'de yaşadı. 2007 sonbaharından beri şimdi eşi ve çocuğu ile Princeton'da yaşıyor ve New Jersey Peter B. Lewis Sanat Merkezi'nde Yaratıcı Yazarlık dersleri veriyor.
Eugenides'in 1993'te yazdığı "Bakire İntiharları / The Virgin Suicides" adlı romanı 34 dile çevrilmiş ve 1999'da Sofia Coppola tarafından filme çekilmiş ve eleştirmenlerce beğenilmiştir. Bu romanda Michigan, Grosse Pointe'de bir yıl içinde ardarda intihar eden beş kızkardeşi anlatır.
Eugenides bu yapıtından sonra yazdığı "Middlesex" romanının yayınlanmasına kadar geçen süre içinde başta The New Yorker olmak üzere yakın on yıl boyunca kısa öyküler yayınladı. 1996 yılında çıkardığı "Baster" hikayesi, 2010 romantik komedisi "The Switch"in temelini oluşturdu. 2002'de yayınlanan romanı Middlesex, Ulusal Kitap Eleştirmenleri Ödülü, Uluslararası Dublin Edebiyat Ödülü ve Fransa'nın Prix Médicis ödülü için finalist olmanın yanı sıra 2003 Pulitzer Kurgu Ödülü'nü kazandı.
Dokuz yıl sonra üçüncü romanı "The Marriage Plot"u Ekim 2011'de yayınladı. Romanda, Brown Üniversitesi'nden mezun olan ve bir aşk üçgeni oluşturan üç genç yetişkini anlatmaktadır.
Ödülleri
1986 Senaryo Senaristlik Dersleri (Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi); 1991 Ağa Han, "Sperm İntiharları" için Kurgu Ödülü (Paris İncelemesi); 1993 Whiting Ödülü; 1994 Guggenheim Kardeşliği; 1995 Harold D. Vursell Anma Ödülü (Amerikan Sanat ve Edebiyat Akademisi); 2000-2001 Berlin Ödül Üyesi (Berlin Amerikan Akademisi); 2002 Ulusal Kitap Eleştirmenleri Çevre Ödülü finalisti (Middlesex için); 2003 Pulitzer Kurgu Ödülü (Middlesex için); 2003 Welt-Literaturpreis; 2004 Uluslararası Dublin Edebiyatı Ödülleri kısa liste (Middlesex için); 2011 Salon Kitabı Ödülü (Evlilik Arsası İçin); 2011 New York Times 2011 listesindeki 100 Önemli Kitaplar (The Marriage Plot için); 2012 Ulusal Kitap Eleştirmenleri Çevre Ödülü finalisti (The Marriage Plot için); 2013 Uluslararası Dublin Edebiyatı Ödülleri longlist (The Marriage Plot için); 2013, Amerikan Sanat ve Bilim Akademisinin bir üyesi olarak seçildi; 2013 Fitzgerald Ödülü ("The Marriage Plot " için) - Fransız ödülü 2014 Brown Üniversitesi'nden fahri doktora tezi kazandı.

Romanda ele alınan konulara dair bazı yazılar:

İZMİR YANGINI     Falih Rıfkı Atay/ Çankaya

Karşıyaka'daki evimize gittik ama, üstümüze giymiş olduklarımızdan başla hiçbir eşyamız yoktu. Kramer Palas gerçi çok sonra yandı, fakat oraya kadar sokakları sökebilmek ihtimali yoktu. Yangın, sonuna kadar yaktı ve doyarak dindi. Göztepe'de Mustafa Kemal Paşa'yı görmeye gidiyorduk. Arka caddeler atılan şapkalarla âdeta kaldırımlanmış gibi idi. Esirler geçiyordu. Durup dururken ikide bir:
- Yaşa Mustafa Kemal yaşa... diye bağırıyorlardı. Bunlar İzmir'e girdiklerinin birinci günü Şehit Fethi'yi:
- Zito Venizelos... diye bağırtmak için süngülemişlerdi. Gâvur İzmir karanlıkta alev alev, gündüz tüte tüte yanıp bitti. Yangından sorumlu olanlar, o zaman bize söylendiğine göre, sadece Ermeni kundakçıları mı idi? Bu işte ordu Komutanı Nureddin Paşa'nın hayli marifeti olduğunu da söyliyenler çoktu. Atatürk'ün Nureddin Paşa'yı eskiden beri sevmediği ''Nutuk''unda görünür. Zafer sırasında birinci ordunun başında bulunması da tesadüf eseri idi. Ali ihsan Sabis'in atılışından sonra, Atatürk Ali Fuad ve Refet paşalara komutanlığı teklif etmiş, ikisi de ''kıdemsiz'' İsmet Paşa'nın emrine girmek hoşlarına gitmiyerek, reddetmesi üzerine Nureddin Paşa hatıra gelmişti. Kibirli, dar kafalı, zulüm ve ceberut düşkünü bir kimse idi. Bu yüzden bir zamanlar Millet Meclisi kendini Harp Divanı'na verip mahkûm bile ettirmek istemişti. Bu kararın önüne geçmek için Mustafa Kemal'in ne kadar uğraşmış olduğunu ''Nutuk''tan öğreniyoruz. Nureddin Paşa'nın biri İzmir'de biri İzmit'te tertip ettiği iki linçin hikâyesi gene o vakitler, bizi ikrah (tiksinme) içinde bırakmıştır. Bunlardan biri İzmir metropolidi Meletyos öteki de ''Peyam-ı Sabah'' yazarı Ali Kemal'dir.
Bildiklerimin doğrusunu yazmaya karar verdiğim için o zamanki notlarımdan bir sayfayı buraya aktarmak istiyorum: ''Yağmacılar da ateşin büyümesine yardım ettiler. En çok esef ettiğim (üzüldüğüm) şeylerden biri, bir fotoğrafçı dükkânını yağmaya giden subay, bütün taarruz harpleri boyunca çekmiş olduğu filmleri otelde bıraktığı için, bu tarihî vesikaların yanıp gitmesi olmuştur. İzmir'i niçin yakıyorduk? Kordon konakları, oteller ve gazinolar kalırsa, azınlıklardan kurtulamıyacağımızdan mı korkuyorduk? Birinci Dünya Harbinde Ermeniler tehcir olunduğu vakit, Anadolu şehir ve kasabalarının oturulabilir ne kadar mahalle ve semtleri varsa, gene bu korku ile yakmıştık.
Bu kuru kuruya tahripçilik hissinden gelme bir şey değildir. Bunda bir aşağılık duygusunun da etkisi var. Bir Avrupa parçasına benzeyen her köşe, sanki Hristiyan veya yabancı olmak, mutlak bizim olmamak kaderinde idi. Bir harp daha olsa da yenilmiş olsak, İzmir'i arsalar halinde bırakmış olmak, şehrin Türklüğünü korumaya kâfi gelecek miydi? Koyu bir mutaassıp, öfkelendirici bir demagog olarak tanımış olduğum Nureddin Paşa olmasaydı, bu facianın sonuna kadar devam etmiyeceğini sanıyorum. Nureddin Paşa, ta Afyon'dan beri Yunanlıların yakıp kül ettiği Türk kasabalarının enkazını ve ağlayıp çırpınan halkını görerek gelen subayların ve neferlerin affetmez hınç ve intikam hislerinden de şüphesiz kuvvet almakta idi.''
Nitekim İzmir zaferinin hemen arkasından bir Nureddin Paşa meselesi çıkacaktır. Zaferin bu en küçük hisseli adamı İzmir'e girer girmez şöyle bir vizita kartı bastırmıştı: ''Küt-ül-Amare muhasırı, Afyon ve Dumlupınar muharebeleri galibi, İzmir fatihi Nureddin Paşa.'' İzmir'de ilk buluştuğu adam da müftü idi. Nureddin Paşa kendisine bir vasiyetname bırakıyordu: Ölünce
Kordon boyuna bir camii, bir de türbesi yapılacaktı. Fatih bu türbeye gömülecekti. Müftü, bir risalesi ile, biraz sonra irticaın bu sakallı ve azametli liderini bütün Türkiye yobazlarına takdim ettirmek üzere idi. İzmir'den İzmit'e gittiği zaman da, Çay'da komutanlara danışıldığı zaman:
- Yeni geldim, diye taarruz hakkında oy vermiyen bu adam:
- Ben Mesta-Karasu üstüne yürümek için hazırlanmıştım, beni burada tuttular, diyecekti.

* Yazarın romanında yazdığı konuyu ele alan bir yazısı:
"THE ORACULAR VULVA"; Jeffrey Egenides, The New Yorker, June 2, 1999 (İngilizce)

Kitaba Dair Yazılar:
Jeffrey Eugenides
Üyelerimizin Değerlendirmeleri:

Jeffrey Eugenides, Middlesex
      Thomas Kutzli

- Herakleitos: Herşey değişir ve herşey hareket eder, karşıtlar sonsuz döngü bir döngü içinde ateş tarafından kemirilecektir. - yeniden doğmak için - Bu böylece tükenmeden sürüp gider. "Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz"

Çift cinsiyet
Kadın ve erkeğin yaygın sosyal rollerine ne kadar alışkınız! Kadınların ebedi duyguları, içimizdeki hapsedilmiş, herhangi bir duyguyu dışa vurmaktan aciz erkek örnekleri...
Bize Meg Ryan ve Mark Ruffalo'yu hatırlatıyor değil mi? Artık cinsiyet ve cinse taze bir zihinle yaklaşmanın zamanıdır.Aslında başladı bile! David Bowie'nin görünümünden hoşlanmıyor muyuz? Brian Malko'dan (Plesebo'nun solisti), Boy George, Tilda Swinton Michael Stipe, Tanita Tikaram, k.d.lang, Marla Glen, Annie Lennox, Michael Jackson daha pek, kasten cinsiyetle oynayan şarkıcı ve oyuncudan hoşlanmıyor muyuz? Her şeyin mümkün göründüğü, hiç kimsenin Hermafroditleri merak etmediği eski çağlardaki gibi. Hatta o zamanlar aziz ve peygamber kabul eder, taparlarmış. Önce erkekken sonra kadına dönüşen Peygamber Tiresias'ı düşünün.
Jeffrey Eugenides’in kitabı tamamen bu konu hakkında. Kitabın adı bile, "Middlesex", (ortadaki - cinsiyet) gerçi Detroit'in banliyölerinden Gross Pointe'te bir adres gibi görünse de, üçüncü bir cinsiyete gönderme de olabilir, kadınla erkek arasında kalmış ara cins.
Callie Stephanides kahramanımız, kız olarak doğup, 14 yaşında erkek olma deneyimini yaşıyor kendi bedeninde...
Callie kitabımızın anlatıcısı, bazen de tanrı yazar, öyküye kendi doğumundan ya da ana rahmine düşmesinden bile önce başlıyor, bize çok uzaklardan Anadolu'yu, Smyrna'nın yangın cehennemini, ailesinin uzakta California'da yaptıklarını hatta bunları, babası Mike'ın kafasının içine girerek anlatıyor. Aslına bakarsanız o (kız/erkek) 41 yaşında, Berlinde yaşıyor, henüz yeni bir kız arkadaş bulmuş, ailesinin öyküsüne büyük geriye dönüşler yaparak giriyor, büyükanne Desdemona, büyük baba Lefty, anne ve babası Tessy ve Milton, erkek kardeşi Chapter Eleven, teyzeleri ve amcaları.
"Detroit'te yetişirsen neyin ne olduğunu anlarsın. Erkenden, entropi ile sıkı ilişkiler içine itilirsin"
Fakat Anadolu'nun Bursa'sı ile Detroit arasında çok büyük yaşam farklılıkları bulunmaktadır. Birleştirici motif ipek kozasıdır, tırtıl dönüşümünü kelebeğe doğru kendi kapalı kozası içinde dönerek yapar... Kanımca kitabın bütünü bu gizlenmiş motif üzerine kuruludur.
Ana tema cinsiyet ve cinstir ve biz yine cinsiyet sınırlarının ne kadar akışkan olduğunun farkına varırız. Öyle ki bir noktada hermafroditler için şu bile söylenmiştir: biz geleceğin yeni toplumsal cinsiyetlerinden biriyiz.
Geçmişteki örneklerde kehanet gibi bunu bildirir: Delphi Kehaneti, Tiresias, Homeros, "her şey akar" düşüncesiyle Heraklit, Salmakis'in Hermafroditos'a dönüşen su perisi, (bu arada Bodrumda bulunabilecek bir havuz!) şair Sappho...
Eugenides fazla öğretici (didaktik) olmasa da her zaman eğlendirir.. Ben onun buruk mizah anlayışını sevdim:
"Japonlar teslim olmadan o da teslim olmadı."
"Harem günleri sona ermişti. Kızları arabanın arka koltuğuna atma devriydi! Otomobiller artık yeni zevk saraylarıydı. Sıradan bir adamı açık yolların sultanı haline çevirdiler."
"Diyafonun başına geçtim, ağzımı mikrofona dayadım ve derin bir sesle; ‘o kiliseye gitmiyorum.’ diye bağırdım. Nedenmiş? " O lanet olası mumları kaça satıyorlar haberin var mı?"
"Dr.Luce'un yürüyüşümde fark ettiği yürüyüşümdeki hafif zarafet yoksunluğu, yeni yürüme biçimime geçişimi kolay hale getirmişti."
"Şarkı söyle Musa kızı, Yunanlı kadınların bu kıllara karşı verdiği savaşın şarkısını söyle! Kıl dökücü kremlerin, cımbızların şarkısını, renk açıcıların ve ağdaların! "
"Göl hala güneşli günlerde mavi olabilmeyi başarıyordu. Çoğu zaman ancak soğuk bezelye çorbası renginde olurdu."
"1972 Nisan'ında Desdemona'nın cennette kocasına kavuşma başvurusu, bürokratik engellere rağmen hala devam ediyordu."

1 inci Tekrar (encore) :
Bazılarının düşüncesine göre, sadece başlangıçtaki Bursa yakınlarındaki köyde, Türklerle Yunanlılar arasındaki savaş, Smyrna'nın trajik sonu ve iki kardeşin nihayet yeni dünyaya, Detroit'e kaçışları öyküsü çarpıcı, kitabın geri kalanı ise oldukça sıkıcı. Ben o görüşte değilim: Ben bu kalın kitabı son sayfasına kadar sanki bir polisiye romanı okur gibi okudum.

2 inci Tekrar:
Bölümlerde ortaya konulan bütün karakterler oldukça ilginç. Peter Tatakis, Jackie Halas, Peder Mike, Sourmelina, Zo teyze, Dr. Philobosian ("Dr. Philobosian üzerine çorba dökülmüş, saç yağı emmiş, eski bir kanepe gibi kokuyordu. Tıp diploması sanki bir parşömene yazılmış gibiydi.), fahişe İrini, kaptan Kontoulis, Jimmy Zizmo, Sophie Sassoon, Marius Wyxzewixard Challouehliczilczese Grimes, Uğur bilezikleri, Belirsiz nesne, Maxine Grossinger, Mr. Da Silva, Kadın olmak istemeyen Zora, Bob Presto, Julie Kikuchi ve diğerleri.

3 üncü Tekrar:
Bütün kitap boyunca incelikle işlenen temel tez, cinsiyetle ilgili iki teorinin varlığıdır, biri cinsiyetin eğitimle kazanıldığı, diğeri ise cinsiyetin genetikle geldiği vurgusudur. Fakat yazar en nihayet herkesin bu konuda kendi iradesi olduğunu belirterek iki karşıt teoriyi çözer. (“Genetik hikayesinin henüz ortalarda görünmediği dönemleri, herkesin birbirine "canım genlerinde var" demediği dönemlere geri gitmeye çalışıyorum .”)
Tarihi öğrenmemizin nedeni nedir? Bu günü anlamak mı ya da ondan kaçmak, savuşturmak mı?
Düşüncelerimizi Detroit bayrağındaki sloganla bitirelim: "Speramus meliora; resurget cineribus", ' Daha iyi şeyler umut edelim ki onlar küllerinden doğsun'.

Kitaba ve Yazarar dair bazı yazılar:
* "MIDDLESEX: Ne kadın ne erkek olmak"
     Gülenay Börekçi, Egoist okur sitesi, Nisan 2011;
* "Middlesex - Jeffrey Eugenides - Nerde Ne Zaman"
     Kübra Bakırcı, Nerde Ne Zaman, Temmuz 2015;

 

  Yazar ve yapıtla ilgili bazı yayın ve dokümanlar facebook grubumuzun dosyalar bölümünde de yer almaktadır.