Orjinal adı "Kojinteki na taiken" olan roman yazarın 1964 yılında yayınladığı varoluşçu eseridir.
Yazarın hem edebiyat hayatı, hem de özel hayatı açısından önemli bir yere sahiptir. Kendi oğlu Hikari, 1963 yılında zihinsel ve
fiziksel engelli olarak doğduktan bir yıl sonra yazdığı bu eserde Oe, beyin fıtığı ile doğan bir bebeğin babasının yaşadığı
bunalımlı dönemi anlatmaktadır. Karakterin “kendini kandıran” tavırları, “diğeri” ile yüzleşmesi, kendine ve çevresine olan
yabancılaşması eserin ana temalarındandır. Bir kuş gagası gibi kemerli ve kıvrık bir burnu, çatlak sesi ve kapalı bir kuş
kanadı gibi duran dikleştirdiği omuzlarıyla bir kuşu andırmasından dolayı on beş yaşındayken Bird lakabını alır. Kişisel
Bir Sorun’un öyküsü trajiktir. Başta inkar ve kabullenememe, sessizlik ve unutma sonrasında da değişikliği kabul etme ve
kendi korkularıyla savaş vardır. Kaçınılmaz kadere başkaldıran kahramanın cesaret edemediği seçimini geciktirdiği için
çektiği acıyı yansıtmaktadır.
Kaynak: "Japon Edebiyatında Varoluşçuluk", Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2012, Nuray Akdemir
* "Kişisel Bir Sorun"
Can Yayınları'nın sitesinde yer alan kitabın ilk 20 sayfasının bağlantısı
Biyografisi:
Kenzaburo Oe
1935 yılında Şikoku'nun bir köyünde doğdu. Japonya'nın en prestijli üniversitesi olan
Tokyo Üniversitesi'nde Fransız Edebiyatı eğitimi gördü. Türkiye'de özellikle Kişisel
Bir Sorun eseri ile tanınan yazar, Japonya'nın gelmiş geçmiş en güçlü sosyal ve politik
eleştirel yaklaşımını roman dünyasına taşıyarak Japon edebiyatında kendine özgü bir
yer edindi. Onun bu özelliğini yansıtan entelektüel niteliği yüksek romanları ona 1994
yılında Nobel Edebiyat ödülünü getirdi.
Savaşçı sınıf kökenli olup geleneklerine bağlı bir taşra ailesinde yetiştirilmiştir.
Yaşıtı Japon çocuklarının çoğu gibi Oe de, Japonya’nın müttefik güçlere yenildiğini ve
teslim olduğunu, II. Dünya Savaşı’nın bittiğini radyoda imparator Hirohito’nun kendi
ağzından duyuşuna kadar İmparator’un yaşayan bir Tanrı olduğuna inanmıştır. Ancak
İmparator’un kendisi gibi bir insan olduğunu öğrenen Oe, dünya algısını sonsuza dek
değiştiren kayboluş ve yıkım duygusunu yaşamıştır. Babasının erken ölümü, II. Dünya
Savaşı’nda Japonya’nın yenilmesi ve son olarak da oğlu Hikari’nin beyin fıtığı nedeniyle
engelli olarak doğması Oe’nin hem kişisel hem de edebiyat hayatındaki en etkili
olaylardır. Eserlerinde Sartre, Mailer, Faulkner, Melville, William Blake, William
Butler Yeats, Charles Dickens, Fyodor Dostoyevsky, Miguel de Cervantes, Dante ve Chi-ha
gibi çeşitli yazarları birleştirmiştir.
Japon Yayıncılar Birliği tarafından yazar adına 2007 yılından bu yana bir edebiyat ödülü verilmektedir.
Ödülleri:
1958: Akutagawa Ödülü;
1967: Tanizaki Ödülü Jun'ichiro;
1973: Noma Edebiyat Ödülü;
1982: Yomiuri Edebiyat Ödülü;
1983: Osaragi-Jiro Ödülü;
1984: Yasunari Kawabata, Edebiyat Ödülü;
1990: Ödül için edebiyat Sei Ito;
1994: Nobel Edebiyat Ödülü için;
1994: Japon Kültür Ödülü (reddetti);
Yapıtları:
Romanları, öyküleri:
"Kurbanı Beslemek" (Shiiku, 1957);
"Kişisel Bir Sorun" (Kojinteki na taiken, 1964);
"Sessiz Çığlık" (Man'en gan'nen no futtoboru, 1967);
"Delilikten Kurtar Bizi" (Warera no kyoki wo ikinobiru michi wo oshieyo; 1969);
"Ayağa Kalk Genç Adam" (Atarashii hito yo, mezameyo, 1983);
Diğer yazıları:
"Hiroshima noto" (Hiroshima Notes, 1965);
"Okinawa noto" (Okinawa Notes, 1970);
"Kaifukusuru kazoku" (A Healing Family, -Yukari Oe ile birlikte- 1995, Otobiyografik Deneme);
Yazar ve kitapla ilgili yazılar:
JAPON EDEBIYATI TARiHi;
Shuichi Kato, (Çeviren: Oğuz Baykara)
Japon Kültürü Dizisi: 4; A History of Japanese Literature;
© Palgrave Macmillan, 1979; © BÜTEK A.Ş. 2009
1960 yılından sonra "tam bir demokrasi" ya da "tam bir hümanizmayı" vurgulayan bir kuşak ortaya çıktı. Bu kuşağın getirdiği tutarlı ve etkili eleştiriler artık Marksizmi esas almıyordu.
İnoue Hisaşi (1934-2010), bu kuşağın yazarlarından biriydi. İnoue, ustaca kullandığı dili ile eğlenceli yazılarını, toplumu eleştiren bir araca dönüştürdü. Bunu yaparken de Tokugava döneminin senryü ve kyöka geleneklerine can vererek onları zamanımıza taşıdı. İnoue'nin ilk kez 1979 yılında sahnelenen Şimicimi Nihon, Nogi Tayşö (Japonculuk: General Nogi) adlı komedisi belki de, İmparator Meyci Hükümeti'ni en acımasız biçimde eleştiren ilk oyundur.
Bu kuşak yazarlarından bir diğeri ise Oe Kenzaburö'dur (1935- ).
Oe, Hiroşima Nöto (Hiroşima Üzerine Notlar, 1965) ve Okinava Nöto (Okinava Üzerine Notlar, 1970) adlı yapıtlarında, toplumdan soyutlanan atom bombası kurbanlarının durumunu; savaşın ve Amerikan üslerinin yok ettiği köyleri, kısacası Japonya'nın içindeki "Üçüncü Dünya"yı anlatır. Her iki eserde de bütün bu acılara neden olan güç odaklarına direnme duygusu göze çarpar.
Oe, romanlarında, 1960 sonrası sosyal sistemin içinde gizli kalmış her türlü istikrarsızlık unsuruna değinir. Bu romanlarına Közui va Vagatamaşii ni Oyobi (Ruhum Sular Altında, 1973) ve Döciday Gemu (Şimdiki Zamanın Oyunu, 1979) adlı yapıtlarını örnek olarak gösterebiliriz. Oe ilk romanda, medeniyetin saldırganlığından ve yıkıcılığından bahsederek, onun düzen, verim ve güç odaklı felsefesini, zeka özürlü bir çocuğun gözüyle eleştirir. İkinci romanında ise Oe, Şikoku dağlarında, kendi küçük dünyasında yaşayan küçücük bir "şehir devletiyle" Japon imparatorluğu arasında geçen hayali savaşı, çok değişik ve komik bir biçimde anlatır. Oe burada, bölgesel özerklik efsanesi, devletin büyüyüp devleşmesi, halka körü körüne uygulanan baskı, boş yere girilen savaşlar, yeni çevrecilik anlayışı ve bütün bunların insanlık için önemi gibi sorunsalları ele alır ve bunlara yanıt arar.
Oe, neden protesto ediyor ve niçin direniyordu? O ne bir siyaset eleştirmeni, ne de Marksist eleştirmenler gibi, son yirmi yılda gerçeküstü öykülerinde ortaya çıkan "süper ekonomik güce" bir alternatif sistem sunan bir devrimciydi. Rabelais'den hippilere kadar, farklı karakter ve yaşam tarzlarını konu edinirken, kurulu düzene ve onun değer sistemine karşı duyduğu muhalefeti de dile getirir. Oe, bütün bunları reddederken hangi değerlere sarılmaktadır? Kim bilir; onun inandığı değerler belki de barış, doğadaki ağaÇlar ve insan hayatının kıymetidir. Bir yazar kalkıp da bu narin, hassas, çıtkırıldım değerler üzerinde konuşmayacak olursa, sorunların hepsi dilsiz kalacaktır. Bir çağın koşulları ve o devrin yarattığı kuşağın gerçekleri, ancak ve ancak, onları olduğu gibi kabul etmekle ortaya çıkarılabilir. O koşulları ve gerçeği sadece kabul edip betimlemek bir çözüm yolu getirmez. Sorunları çözmek için eleştiri ve inkann arka planında yer alan unsurları çok iyi saptamak gerekir.
s:817-818
* "Hayat Sınavı"
Sabah Gazetesi, 29.10.2009
* "Oe Kenzaburo - Kişisel Bir Sorun"
Volkan Erdemir, Gerçek Edebiyat, 18.08.2014
* "Kenzaburo Oe: 'Romanlarımı bir konu hakkında ders vermek için yazmıyorum.' "
Sarah Fay (Çeviren: Ezgi Kaplan), Paris Rewiev-2007, Türkçesi Oggito.com, 30.04.2017
* "Kişisel Bir Sorun"
Dipnot Kitap Kulübü Sitesinde kitapla ilgili sayfa
* "Kişisel Bir Sorun-(Kojinteki na taiken)-(1964)-Kenzaburo Oe"
M.Ali Kallioğlu, Kişisel Bloğu,
“Bird vitrini kaplayan Afrika haritasının yaban geyikleri gibi mağrur ve seçkin haline bakınca engel olamadı kendine; derince iç geçirdi.”
Bu cümleyle başlayan “Kişisel Bir Sorun” 1994 yılında Kenzaburo Oe’ye Nobel Edebiyat Ödülünü kazandıracaktır. 1935 yılında Japonya’nın Shikoku Bölgesi’nde doğan Kenzaburo Oe, Kawabata Yasunari’nin ardından (1968) Nobel Edebiyat Ödülü kazanan ikinci Japon yazardır. Kenzaburo, yıllar boyu eserlerini zihinsel engelli oğlu Hikari için yazdığını söylemiştir. Oe’nin Nobel Edebiyat Ödülü’nü almasıyla oğlunun sessiz çığlığı tüm dünyada yankılandığı söylenebilir. Eserlerinde genellikle iki ana temaya dayanmaktadır. Örneklemek gerekirse; yeni doğan çoçuğunun özürlü olduğu gerekçesiyle yüzleşme çabasını konu alan Kişisel Bir Sorun (1964) ve II. dünya savaşı sonrası Japonyasın’da modern kültür ile köy yaşamı arasındaki farkın konu edildiği Sessiz Çığlık (1967).
“Kişisel Bir Sorun”, Kenzaburo Oe’nin benzer bir süreçten çıkışının hemen ertesinde yazdığı bir roman. Yazar, 1963’de bedensel ve zihinsel özürlü bir çocuk sahibi olmuş; Hikari. Kenzaburo Oe ve karısı da önce bu çocuğun yaşamaması gerektiğine karar vermişler. Sonrası Hikari’ye adanan bir hayat. Oe, bütün gün oğluna kuş sesleri ve klasik müzik parçaları dinletmiş. Kumiko Tamura, küçük Hikari’ye piyano dersleri vermiş. Sonuçta konuşması bile mucize olarak görülen Hikari, yedi yaşına bastığında besteler yapmaya başlamış. 20 yaşına geldiğinde de ilk CD’sini piyasaya çıkarmış. Hikari bugün 47 yaşında, hâlâ konuşamıyor ve Japonya’nın önemli bestecilerinden biri olarak anılıyor. Babası 1994’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı sırada elbette Hikari de orada. “Kişisel Bir Sorun”, baba-oğulun başarı hikâyesine dönüşüyor.
Nobel Edebiyat Ödülünü kazandıran “Kişisel Bir Sorun”; çocuğu beyin anomalisiyle doğan bir babanın, karanlıklara gömülen geleceğine sırtını dönerek geçmişiyle yüzleşmesini anlatıyor. Bird, 27 yaşında bir adam. Roman 1962 yılında geçtiğine göre, 1935 doğumlu bir roman kahramanıyla karşı karşıyayız. Bu durumda tıpkı yaşıtı Kenzaburo Oe gibi, Hiroşima’yı, atom bombasının yıkıcı etkilerini, çürümüş bedenleri, akmış gözleri, dışarı fırlamış beyinleri görmüş durumda. Eksilmiş, eksiltilmiş bir kuşağın çocuğu. Şehirli, eğitimli ve eğitimci bir genç adam olan anti-kahramanımız, büyükşehrin armağanı olan yabancılaşmadan uzaklaşmanın çözümünü, bir Afrika gezisi fantezisinde bulmuştur Dershane öğretmeni Bird’ün Afrika’ya gitme, engelleri aşma, “orada olma” hayaliyle başladığımız romanda en büyük beklentisiyle ruh halini de anlıyoruz kısa sürede: Kabuğundan çıkmak, gitmek ve döndüğünde gidebildiğini göstermek, büyük gezisinin dönüşünde “Afrika’da Gökyüzü” başlıklı bir hatırat yazmak. Fırsatını yakalasa bile muhtemelen gerçekleştirmeyeceği bu seyahat hayali, evliliğiyle kendisinden uzaklaşmışken, çocuğunun doğumu ile tamamen kaybolmuştur.
Can Yayınlarından 2010 da çıkan “Kişisel Bir Sorun”
Engellerle dolu bir hayat Bird’ün hayatı. Kendini ifade etmesinin, insanlarla iletişim kurmasının, çelimsiz bedenini toplum içinde görünür kılmasının ve hayallerini gerçekleştirmesinin önünde hep engeller var. En büyük engel de bekleyişiyle başladığımız doğumun gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkıyor. Kafatasındaki eksik yüzünden beyni dışarı taşmış, beyin fıtığı teşhisi konmuş bir çocuk veriyorlar kucağına hastanede. Bir bitkiden farksız bebeğiyle, yeni bir engeli aşıp aşmama kararının eşiğine geliyor Bird. Bir kuşu andıran bedeni ve ifadesiz yüzüyle uçamayan kuş Bird, kanat çırpmak zorunda bu engeli aşabilmek için. Bu engelli bebekse bu hayallerin sonu demektir. Kendinden hoşnut değildir, ne istediği gibi bir kariyere sahiptir, ne eskisi kadar güçlüdür ne de cesurdur. Ne yapacağını bilemez ve üniversiteden yakın arkadaşı (bayan) Himiko’ya sığınır. Himiko’nun eşi evlendikten 2 yıl sonra intihar etmiştir, o da cinsel özgürlüğünü yaşamaya vermiştir kendini. Bird’ün kendisini güçlü hissetmeye ihtiyacı vardır, Himiko fedakarca kendini bunu sağlamaya adar, ona korkularını yendirmeyi başarır. Bu arada bebek konusunda ne yapılacağına beraber karar vermeye çalışırlar, Bird için bu bebekle yaşamanın esaretten farkı yoktur, onun ölmesini ister, eşi ise “eğer bu bebek ölürse senden boşanırım,” der, gerçi bu Bird için çok da bir şey ifade etmez. Roman boyunca Bird’ün git gellerini görürüz. Bana göre romandaki en önemli nokta Bird’ün yaşadığı utançtır, bebeğin ölmesini istediği için büyük bir utanç hissetmektedir, bundan kurtulabilmek için ise daha büyük bir utanca ihtiyaç duyar.
Hikari ve Kenzaburo Oe
Kanat çırpmak. Özgürleşmek. Toplumsal sözleşmelerden uzaklaşmak. Ahlakın ve aidiyetin dayattığı kuralları hiçe saymak. Aileyi sorgulamak. Yaşamı sorgulamak. Hastalıklı, neredeyse bitki bir bebeğin bedeni üstünden ölüme ve yaşama karar veren bir Tanrı rolüne bürünmek. Bütün bunları yaparken bireysel varoluşla hesaplaşmak. Alkole ve iç karanlığına sığınmak. Aslında bu noktadan itibaren, kurmaca ile gerçek, Bird ile Oe birbirine giriyor. Yazarın “Kişisel Bir Sorun”u önce okurun ve giderek insanlığın sorunu haline geliyor. Bir gün engelli bir çocuğunuz olsa (ya da bir başka engel giriverse hayatınıza, sizi toplumsal olarak “ötekiler” hanesine yazan bir olayın öznesi olsanız) ne yapardınız? Bunu nasıl aşardınız?
“Kendini kandırma zehrini bir kez tadan insanlar, bir daha kendilerini asla kurtamazlar”
H.Can Erkin’in Japonca aslından çevirdiği roman, dünya edebiyatının en sarsıcı eserlerinden biri hiç kuşkusuz. Benzetmelerin bolca olduğu anlatımın çevirisinde, ister istemez çok sayıda “gibi” edatı kullanılmış. Yazar insan duygularına ayna tutmakta oldukça usta. Açıkçası yazarın dramı en az romanın kendisi kadar etkiledi beni. Değişik bir roman, tavsiye ederim.