Güz Gelmeden Selçuk Baran’ın ölümünden sonra çekmecesinde bulunan son romanıdır. İlk kez YKY tarafından 2000
yılında basılmış daha sonra mart 2021'de ikinci baskısı yapılmıştır.
Romanda Yeşilçay adlı, küçük bir çayın denize kavuştuğu bir sahil kasabasında yaşayan Mehmet Ali Bey,
kızı Nilgün, oğlu Erol ve Erol'un çocukluk arkadaşı Selim ile çocukluğu burada geçen Ankaralı avukat Suat
Engin, Nilgün'ün arkadaşı Filiz, Filiz'in annesi Zehra, ablası Latife, Zehra'nın yeğeni Yusuf ve buradaki
fenerde bekçilik yapan Affan arasında, yetmişli yılların başlarında, bir yazın son dönemlerinde yaşanan
olaylar anlatılıyor. Bu kişilerin aşktan kardeşliğe, dostluktan korkuya uzanan duyguları bu kahramanların
kendi ağızlarından sürükleyici bir şekilde anlatılarak, özgün bir kurgu içerisinde dile getiriliyor. Güz
Gelmeden, aynı coğrafyada buluşmuş, yalnız kişilerin, birbirleriyle kesişen öykülerini içeren, pek çok
temel konuyu tartışan bir kaçış ve yüzleşme romanı.
Türkân Hanım’ın Ölümü Selçuk Baran’ın Kış Yolculuğu kitabının ilk öyküsünden yola çıkarak
yazdığı üç perdelik oyunla, aynı öykünün bir arada yayınlandığı bir kitaptır. Oyun “Türkân Hanım” adıyla
Ankara Devlet Tiyatrosu Şinasi Sahnesi’nde 1990-91 sezonunda sahneye konulmuştur. Bahanur Garan Gökşen
tarafından hazırlanan kitap ilk kez Şubat 2020'de YKY tarafından yayınlanmıştır. Dramaturgi Arşivi’nde
bulunan yazarın metniyle kitabındaki öykü karşılaştırıldığında birinin öbürünü tamamladığı görülmektedir.
Öyküde kendine kıyarak hayatına son vermiş Türkân Hanım’ın ardından yaşananlar ve hakkında söylenenler
aktarılırken, üç perdelik oyunda Türkân Hanım’ın günlük hayatı, eşi Halim Bey, arkadaşı Vecdi Bey, aile
dostları Fahri bey ve bir tıp öğrencisi olan yeğeni Altuğ, Türkân Hanım'ın eski öğretmeni Münevver Hanım,
arkadaşı Gülay Kaya, onun sevgilisi diş hekimi Oğuz, avukat Cemal, evde çalışan Seher çerçevesinde sahneye
konuşmaktadır. Oyun Türkân Hanım'ı intihara sürükleyen duyguları, evliliğini ve gençliğinde yaşadığı hayal
kırıklığıyla biten aşkı anlatılıyor.
Oyunla öykü bir arada okunduğunda Türkân Hanım karakterini yaratan Selçuk Baran’ın inceliklerle dolu
dünyasının perdeleri sonuna dek açılıyor.
Öğle Saatleri YKY tarafından 2015 yılında yapılmış bir derleme öykü kitabıdır. Kitapta Nursel Duruel'in
yazdığı sunuş yazısından sonra 11 öykü bulunmaktadır. İlk iki öyküsü yazarın 1972 yılında kendisi tarafından
bastırılan, 1972 yılında Cem Yayınevi, 2020 yılında YKY tarafından yeniden basılan Haziran adlı hikâye
kitabında yer almaktadır. Bunlardan Kent Kırgını muhtemelen Ankara'nın eski bir mahallesinde yalnız
başına yaşayan bir adamın, evinin karşısında gördüğü ve Remziye adını verdiği kızla olan ilişkisi, kentteki
değişim ve bunun anlatıcı üzerindeki etkisine yoğunlaşmaktadır.
İkinci öykü olan Haziran'da ise genç
memur çift Nuri ve Sevim'in yavaş ve uyumlu bir şekilde süren yaşamlarının, bir hareketlilik ihtiyacı
nedeniyle taşınmaya karar vermeleri ve yeni taşındıkları evlerindeki yaşamlarının giderek önceki yaşamlarına
dönüşmesinin sıkıntılı ve bunalımlı bir atmosfer içinde anlatılmaktadır.
Sonraki iki öykü Selçuk Baran'ın 1977 yılında yayınlanan
Okar Yayınevi, 2020'de YKY tarafından yayınlanan Anaların Hakkı adlı hikâye kitabında yer almaktadır.
Bunlardan ilki Bahçede adını taşımakta, 1971 yılında yazılan bu öyküde Ekrem adında, 55 yaşında
ve tekerlekli sandalyede yaşayan bir adamın her gün belirli saatte evinin bahçesine çıkması ve bahçede
karşılaştığı Zuhal adında, üniversitede okuyan komşusun kızıyla olan ilişkisi ve adamın yağmurlu bir gecede
ölümü anlatılmaktadır.
Sonraki öykü olan, 1969 tarihli Sarmaşıklar da ise, önce kentteki
olumsuz değişime yönelik olarak "Sarmaşıkların Çılgınlığı" adı verilen bir olay anlatılır. Bu fantastik
olayda bir sarmaşık türü birden bire her yanı sarar ve kentin yıkılmasına neden olur. Bundan yıllar sonra
genç bir erkek kendisi gibi genç bir kadına bir gül verir, ardından da birlikte yemek yeme davetinde bulunur,
yemekte votka içerler sonra müzik dinlemek züere gencin evine giderler, evde alkollü bir şey olmadığı için genç kıza
limonata ikram ederler. Limonatayı içerken Sibelius'un müziğini dinlerler ve sonrasında da birlikte olurlar.
Sonraki öykü 1977 yılında yazılan ve ilk basımı 1984 yılında Kaynak Yayınları tarafından yapılan, daha
sonra 2020 yılında YKY tarafından yeniden basılan aynı adlı hikâye kitabında yer alan Tortu adlı
öyküdür. Bu öyküde daha çok kamyoncuların mola verdiği bir yol üstü dinlenme yerinde yemek yiyip içki içen
bir adama, burayı işleten bir karı koca çiftin kendi yaşam hikâyelerini anlatması dile getirilmekte,
yabancılaşma ve yaşama tutunma kaygısı bir monolog biçiminde ama çok canlı bir şekilde ifade edilmektedir.
Kitaba adını veren Öğle Saatleri öyküsü ise 1979 tarihinde yazılmış olup ilk kez 1989 yılında Remzi
Kitabevi, sonrasında da 2020 yılında YKY tarafından basılan Yelkovan Yokuşu kitabından yer almaktadır.
Bu öyküde de aynı resmi dairede çalışan Salim Bey'le, ondan biraz daha genç bir kadın olan Nuriye arasında
daha çok öğlen saatlerinde, yanlarında getirdikleri yemeklerini yedikleri sırada yaptıkları konuşmalar ve
ikisinin de birbirlerine yönelik ilgisi anlatılmaktadır. Bu konuşmalar sırasında ikisi de bir evlilik önerisinin
gündeme gelmesini beklemektedirler. Ancak Salim Bey aralarındaki yaş farkı nedeniyle biraz çekingen ve resmi
davranmaktadır. Sonunda Nuriye ekonomik nedenlerle bir başkasıyla evlenmesi ihtimâlini dile getirir ve Salim
Bey dilinin uzuna gelen öneriyi söylemekten vazgeçer.
Aynı kitapta yer alan bir diğer öykü de, sonraki öykü olan Rose Bonbon adlı öyküdür. Bu da birisi
üniversiteyi bitirip avukat olan iki arkadaşın gençliklerinde yaşadıkları bir hikâyedir. Hikâyede avukat olan
bir meyhanede gördüğü bir kadını yıllar önce karşılaştığı eski arkadaşı Osman'ın beraber olmak için seçtiği
güzel kadın Lili'ye benzetir. O dönemde arkadaşı Osman Liji'yi onun almasını önerir. Avukat olacak arkadaşı
ise eğitimini önceleyerek kadını terk edip yalnız başına bırakır. Öyküde sonraki yaşamındaki olumsuzluklar
yüzünden duyduğu pişmanlık dile getirilir.
Sonraki üç öykü ilk kez 1992 yılında YKY tarafından yayınlanan Arjantin Tangoları adlı kitaptan
seçilmiştir. Bunlardan ilki 1982 tarihli Krizantemler adlı öyküdür. Öyküde bir yabancı bir ülkede bir
otele yerleşen bir genç kız, oda soğuk ve kendisi de aç olduğu için dışarı çıkar. Yemek yiyeceği bir yer
ararken bir çiçekçi vitrini dikkâtini çeker. Vitrine bakarken içerden fraklı başında silindir şapkası olan
bir adam dışarı çıkar, elinde üç tane beyaz krizantem tutmaktadır. Çiçekleri kızın eline tutuşturup uzaklaşır
ve gözden kaybolur. Büfemsi bir yerden iki sandviç bir kahve istediği sırada aynı adam birden ortaya çıkar ve
onu lüks bir restorana davet eder. Çok güzel ve eğlenceli bir yerdir burası. Sonra kıza uykusunun geldiğini
sandığını söyler ve oteline bırakmayı önerir. Birlikte otele giderler. Ne var ki adam onunla birlikte odasına
gelir, soyunup yatağına yatmış olan kızın üzerine eğildiği sırada kız birden "ölmek istemiyorum" diye bağırır
ama sesinin çıkmadığı fark edilir.
Sonraki öykü Ağ adını taşımaktadır. 1978'de yazılmış olan bu öyküde
ise Güler adında Sazcık adlı bir yere atanan bir İngilizce öğretmeninin okul müdürü tarafından bulunan Nebahat
ve Hulusi adında emekli ve yaşlı iki eski öğretmenin evinin bir katına yerleştirilmesi, bu çiftin Güler'e önce
sanki kızları gibi davranmaları, ama sonrasında Hulusi'nin yaşlılığından güç alarak bir çeşit tacizde bulunması
üzerine Güler'in evden kaçıp, daha önce gördüğü Refik adında yakışıklı bir motorcuya sığınması anlatılır.
Yine 1978 tarihinde yazılmış Firavun'un Mezarı adlı öyküde ise kahraman-anlatıcı kadın, nasıl ve nerede
tanıştığını bilemediği ve kendisinin daha önce okuduğu üniversitenin öğrencisi olan genç kadının teklifi ve
ısrarıyla mezuniyetinden sonra hiç uğramadığı üniversitesine gider. Üniversite binası geçen yirmi yılda çok
değişmiştir. Öğrenci, kadınla birlikte üniversiteyi gezerken hiç durmaksızın bilgiler verir. Birlikte okulun
terasına çıkarlar. Burada genç kadın, kendisini esen rüzgâra bırakır ve bundan çok hoşlanır; oysa anlatıcı aynı
duygular içinde değildir. Sohbet esnasında öğrenci, sözü üniversite rektörüne getirir. Rektörün ölümsüzlüğe
inandığını düşündüğünden ve bu düşüncelerle kendisine binanın bodrum katında bir mezar odası olduğuna inandığından,
hatta bu düşüncesine katılan birçok arkadaşıyla o mezarı aramaya koyulduklarından, ama mezarı bir türlü
bulamadıklarından söz eder. Sonra üniversitenin başka yerlerini dolaştırmak ister, ancak anlatıcı kadın daha fazla
gezmek istemediğini nazikçe belirtir. Öğrenci ise ertesi hafta yine buluşmayı önerir. Anlatıcı kadın, ertesi hafta
da söz verdiği gibi üniversiteye gider. Ancak etrafta işçilerden ve onlara yol gösteren birkaç hademeden başka kimse
yoktur. Bu hademelerden birine öğrencilerin nerede olduğunu sorar ve okulun tatile girdiğini öğrenir. Yine de
öğrencinin geleceğinden yana ümitlidir. Bu arada kendisi de terasa çıkar, çevresine bakınır, kendince oyalanır; bir
süre daha bekler sonra gitmeye karar verir. Giderken genç kadını bir daha göremeyeceğini farkındadır bu gerçek onda
hayal kırıklığına yol açar ve durumu kabullenir.
Kitabın son öyküsü ilk basımı 1996 yılında YKY tarafından yapılan Porselen Bebek adlı kitaba adını
veren öyküdür. Bu öyküde küçük bir kızın masalsı bir hayali anlatılır. Öyküdeki küçük kız bir gece fantastik bir
yolculuğa çıkar ve gitti harikulâde yerden bir porselen bebekle döner. Bebeği nereden bulduğu üzerine yapılan
tartışmayı sona erdirmek için onun kendisine hediye edildiğini söyler. Bu kez kimin hediye ettiğinin sorgulanması
üzerine babası annesine kızına inanması gerektiğini belirterek tartışmayı keser.
Biyografisi:
Selçuk Baran
7 Mart 1933’te Ziraat Mücadele Müdürü Talat Veziroğlu Bey ile Halide Hanım’ın kızı olarak Ankara’da doğmuştur.
Okumayı dört yaşında kendi kendine öğrenen Selçuk Baran, ilkokulun ilk üç sınıfını İsmet Paşa İlkokulu’nda, dördüncü
ve beşinci sınıfı Atatürk İlkokulu’nda okumuştur. İlkokulda yazdığı kompozisyonların büyük bölümü ödüllendirilmiş ve
okulun anı defterine, özel günlerde (29 Ekim, 19 Mayıs vb.) hep onun yazıları geçirilmiştir. İçine kapalı bir çocuk
olan Selçuk Baran, on yaşında düğme yutarak intihara kalkışacak denli gururlu; Mehmet Akif Ersoy’un ölümünden sonra,
evlerinde, şairin yerini kimin dolduracağı hakkında konuşulurken, “ben dolduracağım” diyebilecek kadar cesur ve ideal
sahibi bir çocuktur. Ortaokulda Batı müziğine merak sarmıştır. Ortaöğrenimini Ankara Kız Lisesi’nde tamamlamıştır.
Sonrasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girmiş, fakülteyi, sınıf üçüncüsü olarak bitirmiştir. Fakülteden
tanıdığı Alman bir hocasının burs teklifini kabul ederek İtalya üzerinden Almanya’ya gitmiştir. Ancak yazmaya dair
arzusu onun radikal bir karar almasına yol açmış ve bir yıl sonra Türkiye'ye dönmüştür. İtalya üzerinden Türkiye’ye
gelirken, vapurda, opera ve şan sanatçısı Ayhan Baran’la tanışmıştır. O sırada kendisinden yaşça büyük olan bir hocası
ile evli olan Ayhan Baran 1956 yılında eşinden boşanmış, Selçuk Baran’a evlenme teklif etmiş ve kısa bir süre sonra da
evlenmişlerdir. Bu sırada Ankara Ün. Hukuk Fakültesi Banka ve Ticaret Hukuku Enstitüsü’nde çalışmaya başlayan Selçuk
Baran 1957 yılında ilk kızı Ayda'yı doğurmuştur. Bir yıl sonra Ayhan Baran’a kanser teşhisi konulmuş, tedavi için
birlikte Almanya'ya gitmişler ve hastalığın önüne geçilmiştir. Bir yıl sonra da ikinci kızları Işıl doğmuştur.
Sonrasında Ayhan Baran’ın hayatına başka bir kadınlar girmiştir. Selçuk Baran bunun üzerine yalnızlığa, acılara, içine
kapanmaya ve içkiye düşkün bir hâle gelmiştir. Ayhan Baran’la otuz yıl süren birlikteliklerinin son on yılı, sadece
kâğıt üzerindeki bir anlaşma olarak kalmıştır. Selçuk ve Ayhan Baran, 1986 yılında, tekrar bir birlikte olsalar da
yeniden ayrılmışlardır.
1980’lerde Ankara’dan İstanbul’a taşınan yazar, 1990’lı yıllarda “Miras, Boşa Gitmeyen, Boş Zaman” gibi radyo oyunları
yazmış ve bu oyunlar TRT İstanbul Radyosu’nda oynanmıştır. Bunların dışlında, yazarın, Kış Yolculuğu kitabının ilk
öyküsü olan “Türkân Hanım’ın Ölümü”nden uyarladığı tiyatro oyunu “Türkân Hanım”, Ankara Devlet Tiyatrosu Şinasi
Sahnesi’nde sahnelenmiştir. Yazar, 1993’te Ankara’ya dönmüş ve vefatına kadar -yıllar önce çalıştığı- Ankara Ün. Hukuk
Fakültesi Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü’nde yayın müdürü olarak görev yapmıştır.Yazar, 4 Kasım 1999’da
Ankara’da vefat etmiştir.
On beş yaşından beri günlük tutan Selçuk Baran’ın içinde her zaman yazma isteği vardır. Sıkıntılardan kurtulmak,
rahatlamak için yazması gerektiğini düşünen Selçuk Baran için yazmak hem var olmanın hem de yok olmanın yerine geçen
bir eylem olmuştur. Selçuk Baran’ın ilk öyküsü, 1968 yılında Yeditepe dergisinde “Çocuğun Biri” adıyla
yayımlanmıştır. Öyküleri Türk Dili, Oluşum, Argos gibi dergilerde yer almıştır. İlk kitabı, yirmi bir öyküden oluşan
Haziran, 1972’de yayımlanmış ve eser, 1973 yılında Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü kazanmıştır. İlk romanı,
ikinci kitabı Bir Solgun Adam'dır ve Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışması’nda beşincilik ödülü almış ve
1975’te basılmıştır. İkinci öykü kitabı, dokuz öyküden oluşan Anaların Hakkı 1977’de yayımlanmış; yazar, bu
kitapla 1978 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı Adnan Özyalçıner ile paylaşmıştır. Dönemin eleştirmenleri ve edebiyatçıları
tarafından beğenilen Anaların Hakkı yazarın, üzerinde en çok durulan yapıtlarındandır. Yazarın ikinci romanı Bozkır
Çiçekleri, Milliyet Yayınları 1979 Roman Yarışması’nda mansiyon almış, ancak 1987 yılında basılabilmiştir. Aynı
yarışmada birinciliği Mehmet Eroğlu ve Orhan Pamuk paylaşmışlardır. 1984’te, Kış Yolculuğu adlı öykü kitabı
yayımlanmıştır. Bunu, aynı yıl yayımlanan ve bir kısa roman sayılabilecek olan Tortu izlemiştir. 1989’da
Yelkovan Yokuşu adlı öykü kitabı okuyucuyla buluşurken, son öykü kitabı Arjantin Tangoları 1992’de
yayımlanmıştır. Yazarın ayrıca Galli yazar Roald Dahl’dan çevirdiği çocuk romanı Çarli’nin Büyük Cam Asansörü
adlı kitabı da 1991’de yayımlanmıştır. Bunun yanında, kendisi de Porselen Bebek (1996) adında bir çocuk kitabı
yazmıştır. Selçuk Baran’ın yıllar önce yazdığı Güz Gelmeden adlı romanı, ölümünden sonra, 2000 yılında yayımlanmıştır.
(Kaynak: Ahmet Mocan, "Yazmaktan Vazgeçmiş Bir Yazar: Selçuk Baran")
Yapıtları:
Romanları: Bir Solgun Adam (1975), Bozkır Çiçekleri (1987), Güz Gelmeden (2000)
Hikâyeleri: Haziran (1972), Anaların Hakkı (1977), Kış Yolculuğu (1984), Tortu (1984), Yelkovan Yokuşu (1989), Arjantin Tangoları (1992)
Çocuk Kitabı: Porselen Bebek (1996)
Çeviri: Çarli’nin Büyük Cam Asansörü (Roald Dahl-1991)
Yazar ve kitapla ilgili yazılar:
*
“Selçuk Baran’ın Hayatı, Eserleri ve Sanatı”
Derya Güven, Yüksek Lisans Tezi, 2011
*
“Selçuk Baran’ın Roman ve Hikâyelerinin Tahlili”
Naciye A. Toker, Yüksek Lisans Tezi, 2012
*
“Ya on yıl erken geldim dünyaya ya on yıl geç”
Reyhan Karaarslan, aykırıakademi, 16.05.2017
*
“Selçuk Baran’ın Romanlarında Siyasal-Toplumsal Açıdan Gençlik ve Kadınlık ”
Derya Yılmaz, Aksisanat, 25.05.2019
*
“Selçuk Baran'ı Keşfetmek” (Söyleşi)
Murat Yalçın-Esra Dicle Başbuğ, YKY, 17.12.2020
*
Okuma Grubu Üyelerinin Değerlendirmeleri
04.04.2021 (pdf dosya)
Bağlantılar:
"Selçuk Baran"
Kitaplarını Yayınlayan Yayınevin'deki Sayfası